18 Haziran 2016 Cumartesi

Öyküm Yok

Dilara K. Tüfekçioğlu
2005


 "Çık bir şeyler anlat dediler, ne anlatayım bilmiyorum ki.
Yok böyle hikayeler bende."
Önnot
Bu öykü-oyun, Kadınlar Sahnesi'nin  "Öyküm Yok" adıyla defalarca oynadığı oyunun son  öyküsüdür. Oyuna da ismini buradan yola çıkarak vermiştim, zaten diğer öyküleri de kapsayan bir isimdi. 
Öyküm Yok sahnesi diğer sahnelerden tamamen farklı bir yapıdadır. Komiktir, alaycıdır/ironiktir... Ağır tempoyla giden, acıtıcı-kanatıcı sahnelerin sonuna, oyunun farklı bir şekilde yani canlı, coşkulu bitmesini istediğim için bunu yazmıştım. 
Diğer sahnelerin ağırlığını içinde taşıyarak bu son sahneyi izlemeye başlayan seyircilerin ilk andaki şaşkınlığına, uyum sağlamakta zorlandığına çok  tanık oldum. Ancak sonlara doğru durumu fark edip gülerek ve sonunda alkışlayarak katılıyorlardı. 
Aykırı kalan bu tek sahnenin yalnızlığını; 2015-16 da sergilediğimiz yeni "Öyküm Yok"un birinci perdesinin sonuna "Gezi'de Bir Dans Öğretmeni"ni ekleyerek bozdum, duygu çeşitlemesini dengelemeye çalıştım. Fena olmadı. Bence...

ÖYKÜM YOK


Bütün hikayeleri dinledim, ben ne anlatayım bilmiyorum ki. Çık bir şeyler anlat dediler. Yok böyle hikayeler bende, vardıysa da unuttum, çocukluğumu bile hatırlamıyorum. 

Evlendiğimde 16 yaşımdaydım. Köylük yer işte... Bizim adamı sevdim de evlendim öyle zorla falan değil. Köyümüze gelmiş gencecik bir öğretmendi o zamanlar. Kardeşimin öğretmeniydi. Ağzından girdim burnundan çıktım beğendirdim kendimi bizimkine. Ailem önce karşı çıktı, köyden gideriz diye korktular, nitekim öyle de oldu ama fena mı oldu yani. 

Beşe kadar okudum ama bizim adamın yardımı ile ortayı da liseyi de dışarıdan bitirdim. Kocam sendika üyesidir. Bana orada bir iş buldu, aslanlar gibi çalışıp para da kazanıyorum...

İşim kolay değil, üç çocuğum var üçü de erkek. Ahhh bir kızım olsaydı bu kadar zorlanmazdım. Hiç olmazsa işin bir ucundan biraz o tutardı da bu yaşımda rahat ederdim. Bunca yıl, evde dört erkek kolay olmuyor yani. 

Sabah altıda kalkıyorum akşam saat ona kadar zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorum. Haa bir bakıma iyi oluyor, öyle bunalım falan yok bende, çünkü onlara ayıracak zamanım yok. Şöyle bir programım var hanımlar. Size de tavsiyem odur, programlı iş yapın. 

Sabah saat altıda kalkarım. On dakika el yüz yıkama… yok.. Ondan önce çay suyunu koyarım ki o arada ısınsın. Hemen kahvaltılıkları masaya dizerim, mutlaka yumurta kaynatırım, mevsimine göre salata, domates doğrarım, bazen çorba yaptığım bile olur sabah sabah, bizimkiler bayılırlar çorbaya. Çok güzel bir çorba tarifim var, isteyene sonra veririm. 

 "Sabahları çorba yaptığım bile olur. Bizimkiler bayılırlar çorbaya"
Bizimkileri yedi gibi kaldırırım, bir güzel kahvaltı ederler, hiç acele etmem, onların huzuru benim huzurumdur. Saat yedi buçukta evden gitmiş olurlar. Hemen ortalığı toplarım, bulaşıkları yıkarım, toz alırım. Yemeği ya sabahleyin hazırlarım ya da malzemeyi hazırlarım ki akşama kolay olsun. Buzdolabım soyulmuş, dondurulmuş et ve sebzelerle doludur. Saat sekiz buçukta evden fırlarım, sendikaya doğru. Saat beşe kadar orada çalışır, çalışır, beşte fırlarım, eve doğru. 

Sendikanın yakınlarında bir market var, orada çok ucuza et bulabiliyorum, bazen oraya uğrarım, sebzeleri ise pazardan alırım, her perşembe pazar işim vardır. Biraz taşıması zor oluyor ama onu da bir pazar arabası alarak hallettim. İtekleye itekleye, gidip geliyorum. 

Sendika ile ev arası biraz uzak işte. Otobüsle bir saat kadar tutuyor. Hiçbir şey değil de işte o yol beni çok bezdiriyor. Hep ayakta hep sıkışık. Ha bir de otobüsteki heriflerden bezdim. Hep insanın üstüne üstüne doğru gelirler. Yaşlandım da rahatladım biraz. Yoksa hep tetikte, hep tetikte. Bir aralar kocaman yorgan iğnesiyle dolaşırdım. Kaç kişiye batırmışımdır hem de hiç kimseye sezdirmeden. Hiç ses çıkarmazlar, kuzu kuzu giderler. 

Sadece bir kere bir herif diklenmeye kalktı, avaz avaz bağırdı, güya beni bilmem ne yapacakmış. “Ne oldu beyefendi?” dedim kibarca. “Niye batırdın lan öyle!” dedi, bir sürü şey dedi de ben kibarlığımdan söylemiyorum. Ben de ona “Bırakın aramızda bir iğne kadar mesafe kalsın beyefendi” dedim kibar kibar. Sonra iğneyi kaldırdım bütün otobüse gösterdim. “Her tarafım iğne dolu, ona göre ha!” dedim, “Herkes aradaki sınırı korusun!”. Adam bağırdı bağırdı, hiiiiç cevap vermedim, döndüm sırtımı, ilk durakta indi pislik. 
 "Otobüste insanın üstüne üstüne gelirler"
Saat altı gibi evdeyim, bakkaldan ekmek alma gibi işleri bizimki halleder, o açıdan rahatım. Gelir gelmez hemen çay suyunu koyarım. Bizimkiler her an çay içerler. Onun da kolayını buldum, bir çay termosu aldım, dolduruyorum içine, ohh, mis gibi. Tüpten bile kar ettik. Neydi öyle her ay bir tüp. Sonra akşam yemeği için sofra hazırlamaya başlarım. Oğlanların dersi yoksa sofranın hazırlanmasına yardım ederler. Çamaşırları öyle hafta sonu falan yıkamam, biriktikçe hemen yıkarım, zaten otomatik çamaşır makinem var yıllardır. Bizimki almıştı, Allah razı olsun ondan. Resmen hayatım kurtuldu. Akşam biraz televizyon izlerim ama elim hiç boş durmaz; dikiş dikerim, nakış yaparım, sebze ayıklarım. Çiçek gibidir evim. Pasaklı kadınlardan oldum olası hoşlanmadım. Aslında başka türlü olsaydım bizim adamla çoktan işimiz bitmişti; dağınıklığı, pisliği hiç sevmez, ha bir de midesine çok düşkündür. Oğlanlar da öyle çıktı, valla kazandığımız bütün paralar ete gidiyor desem yalan olmaz. 

Büyük oğlum iki sene önce evlenmişti. Şimdilerde bir çocuk bekliyorlar. Yok beraber yaşamıyoruz. Ben sevmem öyle ev ev üstüne, herkes kendi evini bilsin. Yalnız geçenlerde bizim oğlan “Anne biliyorsun biz ikimiz çalışıyoruz, bizim bebeğe sen bakabilir misin?” dedi. Kabul etmedim elbette. Bakamayacaklarsa doğurmasınlar çocuk, anneme mi baktırdım ben çocuklarımı? Oğlum küstü gitti. Gelinin annesi “Ben bakarım” demiş. Baksın… Bütün gün evde oturuyor. Ben çalışıyorum, emekliliğime iki yıl kaldı şunun şurasında. Bir emekli olayım ben de o zaman dinleneceğim, evimin kadını olacağım. Kemiklerim yer görsün birazcık. Bunlar işte daha ne anlatayım?

Yazardan izin almadan hiç bir yerde yayımlanamaz, alıntılanamaz, çoğaltılamaz  ve sergilenemez.

2015 fotoğraf seçkisi

2005 fotoğraf seçkisi

2015-2016 Program Dergisi

2005-2006 Program Dergisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder