29 Nisan 2018 Pazar

Orta Sınıftan Bir Kadının Hatıra Defteri

Dilara K. Tüfekçioğlu
18 eylül 2004 - Ocak 2005
                  
TANIŞMA

Hatıra defteri: (perdede)
(hatıra defterindeki yazı, film veya slayt olarak perdeye yansır)

BUGÜN… 
Bugün Pınaroğlu  ailesi taşınıyor. Artık İstanbul yok. Olsun. Ne gam. Bülent iş buldu ya… En fazla iki saatlik bir mesafe değil mi İzmit - İstanbul arası. Atlar geliriz. Yeni evimi çok seviyorum. İki katlı ve bahçeli. Burada böyle bir evde oturmak için binlerce lira para vermek gerekirdi. Zaten yıllardır  apartmanlar arasında  soluksuz, manzarasız yaşadık. Bunun oğlumuz Ceyhun’a da iyi geleceğini söylüyor Bülent. Ceyhun on yaşında oldu artık, bisikletle gezebileceği boş alanlar nerede var İstanbul’da. İşte bunlar günceme geçirilmeye değer şeyler. 20. yaşgünümde hediye vermişti bana bunu O. Onaltı yıl olmuş… Ne kadar az şey yazmışım. Belki orada yarım kalan makalelerime de devam ederim, onları bir yerlerde yayınlatma şansım bile olabilir. Tıpkı üniversitede olduğu gibi.
“Yaşamın hiçbir anlamı olmadığına inanmak çok daha güvenli, hatta daha akıllıca değil mi?”   
Bunu 22 yaşımda yazmışım defterime.  Hayır bu sahtekarca bir şey değildi. İnsan yalnızca sağ kalmayı sürdürüyor, yaşama sevinci ise sadece devinimde, eylemin kendisinde. Başka türlü düşünmek insanı mutsuz eder. Mutsuz muyum?  Eğer bir sorunum varsa o da oğlumdur. Ne olurdu farklı bir çocuk olsaydı. Bazen beni korkutuyor…


BİRİNCİ PERDE
TAŞINMA, YENİ BİR HAYAT, UMUT, SIKIŞMA

  
SAHNE I: TAŞINMA

(Salon, ortalık dağınık, Elif elinde hatıra defteri nereye koysam diye dolanır)

Elif: Ceyhun! Çekmecelerini boşalttın mı? Birazdan baban  gelir, bu akşam dışarıda yiyeceğiz. İstanbul’da son akşam yemeği (eve bakar), bir daha burayı, bu sokağı hiç göremeyebilirim.
(kedi sesi) Ceyhun Minnoş’un nesi var? Kediciğin canını acıtmadığını umarım.

Ceyhun’un  sesi: (bıkkın) Hayır! 

(zil çalar)

Elif: Bülent’tir (kapıyı açar), aaa Neşe gel! Ne o, neler yaptın öyle?

Neşe: (girer, neşeli hoş bir genç kadın) Size limonlu kek yaptım. Ahh Elif nasıl canım sıkılıyor bir bilsen. Muratla beni yalnız bırakıp gidiyorsunuz. Ama sizin adınıza çok seviniyorum. Gazeteden çıkarıldığından beri Bülent az iş aramadı buralarda. Nasıl memnun mu üniversiteye yeniden döndüğüne.

Elif: Çoookkk. Biraz heyecanlı tabii. İstanbul’da bir özel üniversite bulabilseydi daha iyi olurdu belki de. Ama onun için kariyerini tamamlaması gerekirdi. Bu yüzden yine küçükten başlayacak ama belki ileride. Belli mi olur? (neşelidir)

Neşe: Sen ne yapacaksın oralarda. Tam dergi çıkartma girişimine başlamışken.

Elif: Orada devam edeceğim. Sen de gelirsin. İki saatlik yol. Yazılarını gönderebilirsin. Pes etmek istemiyorum. Bülent de  benimle aynı fikirde. Çok istiyoruz o dergiyi. Yazacak o kadar çok şey var ki. Avrupa Birliği, Amerika, Bush, Irak, kültürel haklar, insan hakları. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi.  Kimse ilgilenmiyor sanki bunlarla. Bugünlerde yeni bir yazıya başladım: “Körfez Savaşı ve Sivil Halkın Hakları”.
(zil çalar)

Elif: Bülent’tir. (kapıyı açar)  Hoş geldin canım.

Bülent: (delikanlı görünümünde bir kıyafet içindedir, neşeli canlı girer) Merhaba Neşe. (karısının yanına otomatik bir öpücük kondurur) Nasıl gidiyor burada işler?

Elif: Neşe bize kek getirmiş.

Neşe: Şimdi de gidiyor. Siz işinize bakın. (kapıya yönelir)

(sahne ışığı azalır, söner, sadece Neşe’yi uğurlayan karı koca ve Neşe lokal olarak aydınlanır)

Bülent: Akşam yemeğe gideceğiz, sen de Murat’ı da al gel…

Elif: Yerleşir yerleşmez sizi yatıya çağıracağız. Bol odamız var.

Neşe: Mutlaka geleceğiz.

(kedi acı acı miyavlar)

Elif: (seslenir, kapıdalar, lokal ışık altında, karı koca yan yana)
Ceyhun ne oluyor?

Ceyhun’un sesi: Ne bileyim ben? Yorganın altına girmiş, fark etmemişim.

Elif: Onun boğmaya çalışmıyordun değil mi ?

Bülent: (karısının ağzını kapar) Şşşşşş!

Elif: Daha önce de …

(karı-koca birbirlerine bakarlar)

Elif: Neyse, haklısın. Taşınmamıza üzülüyor galiba.

(ışık yavaş yavaş alınır, karı kocanın başı üzerinde söner)



SAHNE II:  YENİ BİR HAYAT

Hatıra Defteri:

İzmit’teki  evimiz bekledimden de olağanüstü iyi geldi bana. Bülent işinden çok memnun, daha az baskı daha  az para ama bence şimdi yaşamdan gerçek bir tad alıyor. Buradaki komşularımız çok cana yakın,  özellikle Taylan çifti siyasal açıdan da kafa dengi. Senem ve Fuat… hayatımızdaki yeni insanlar. Evlerini babaları almış, az kazanıyorlar ama hiç şikayetçi değiller. Oğulları  Ali müthiş bir çocuk, başarılı, kibar sevgi dolu. Keşke…  
            
Ceyhun… Geçen gün okuldan aradılar. Bir arkadaşının futbol topunu çalmakla suçladılar. Kibarca evi aramamı istediler. Aradım, bulamadığımı söyledim. Yoktu. Almış olabilir. Daha önceden de buna benzer… Karı-koca  birlikte Ceyhun’la konuştuk.  “Almadım” dedi. Haksız yere suçlandığını söyleyip ağladı.
            
Matematiği çok kötü. Onunla çalışıyoruz. Günde en fazla bir saat. Fazlasını kaldıramaz. Birlikte çalışmayı eğlenceli hale getirmeye çalışıyorum. İngilizce ve sosyal bilgileri de kötü. Ödevlerini yapmıyormuş. Oysa ben sorduğumda her seferinde ödevinin olmadığını söylüyor. 
            
Burada bir dergi çıkaracağız. Senem ve Fuat da bu işin içinde. Yerel haberlerin yanında şiirler, öyküler ve benim yazacağım makaleler de yer alacak. Geçen gün yolladığım yazıyı gazete kabul etmemiş. “Aynı konuda bir çok yazı yayınladık gazetemizde, ilginize teşekkür ederiz” demişler.

(kapı çalınır)

Elif: Senemlerdir.  (kapıyı açar) Hoş geldiniz.

Senem: (içeri girer, minik genç görünüşlü sevimli bir kadındır. Üzerinde Hint işi  zarif bir elbise vardır)  İçkilerimizle geldik.

Fuat: (kıyafeti karısının tersine çok pejmürdedir.) Ve işte!  (elindeki CD’yi gösterir) Nihayet ele geçirebildim.

Elif: Civan Hoca mı?

Senem: Aynen. Odur. (kapıp, gösterir) Hemen çalalım. Aylardır bunun peşindeydik biliyorsun. (takar, dipten müzik gelir)

(kapı açılır, Bülent girer, her zamanki gibi canlı ama hesaplı hareketler)

Bülent: Merhaba canım (Elif’i öper, otomatik), Senem’e ve Fuat’a  sarılır. Nedir bu sesler sokağa kadar taşıyordu.

Fuat: Civan Hoca’nın son CD’si nihayet bulabildim.

Bülent: (keyifli) Müthiş. Geçenlerde bizim kampüste çocuklar çalıyordu.  Adam
caz-rock  karışımı bir şeyler yapıyor. Müthiş doğrusu

Elif: (kapıya yönelir) Ben hemen yemekleri getiriyorum. Nefis bir rosto yaptım, yanında da bademli pilav.

(bu sırada Bülent ve Fuat ellerinde içkileri müziği dinlemektedir.)

Senem: Ne müthiş ev sahibisin valla Elif. Ben de bu kadar becerikli olmayı, her şeye zaman bulmayı çok isterdim.

Elif: (dinler, güler) Abartma canım fazla bir şey sayılmaz.

Senem: Sana yardım edeyim. Bir de sana bir şey söyleyeceğim.

Elif: (durur) Ne oldu önemli bir şey mi var?

Senem: Senden 500 lira kadar bir borç alabilir miyim? Fuat’ın babası gönderecek ama Ali’nin dişçisine yarın vermemiz lazım. Adama söz vermiştik. Yani aslında birkaç kere hatırlattı da…

Elif: (duraklar) Sakıncası yoksa Bülent’e sorabilir miyim? Ona danışmam gerek, anlarsın işte, aile bütçesi, hesaplar falan…

Senem: Elbette, sorman gerekiyorsa sor tabii. Hayır derse de üzülme, başka bir arkadaşa daha soracağım.

(kapıdan çıkarlar)

Bülent: (koltuktan kalkar) Ceyhun! Sofraya gel oğlum, yemekler geliyor, birazdan Ali de burada olacak.

Ceyhun’un  sesi: (canlı) Geliyorum!

Fuat: Seninkinin sesi bugün bayağı iyi geliyor. Nasıl O?

Bülent: (düşünceli) Yemek lafını duydu ya ondandır. Dersleri… Neyse sonra anlatırım. Bütün konuşmaları gizli gizli dinliyor. Sanki onun arkasından bir şeyler çeviriyormuşuz gibi.  Ali’yi biraz örnek alabilseydi…

(kadınlar ellerinde yemeklerle girer, ellerindekini masaya koyarlar)

Elif: Bülentçiğim bana yardım eder misin?

(Bülent Elif’in yanına gelir, kapıya yakın dururlar)

Elif: Biraz önce Senem benden 500 lira borç istedi. Ali’nin dişçisine  yarın ödeme yapmaları  gerekiyormuş.

Bülent: (bozulur) Kesinlikle olmaz, buna bir başlarsak.

Elif: (sıkıntılı,  “bunu Senem’e ben iletmek zorundayım” duygusuyla )Tamam ben Senem’e söylerim.

Bülent: Başka harcamalarımız olduğunu söyle. Dost kaybetmenin en sağlam yolu budur biliyorum ama o parayı verirsek geri alabileceğimizi zannetmiyorum. Ayrıca uçan kuşa borçlu olduklarına da eminim.

(müzik yükselirken, ışık kararır)


SAHNE III: SÜRESİZ YATILI

Hatıra defteri
            
Senem, Fuat ve ben bir kitap grubu kurduk, çevreden beş kişi daha bize katılıyor. Bülent de işi olmadığı zamanlarda katılacağına söz verdi. “O’nun  bilgisinden yararlanmak lazım” dedim Senem’e. Evlerde  toplanıyoruz. Geçen hafta ilkini benim evimde yaptık. Herkes evimizi çok beğendi. Ehhh doğruyu söylemek gerekirse epey uğraşıyorum, yerlerin cilası falan, hele Ceyhun’un odası…

İlk kitabımız Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna”sı idi. Bu çevreye bunun uygun olduğunu söyledi Bülent. Haklı da, üstelik adı bu kadar bilinen ama buna karşın neredeyse hiç okunmayan başka bir yazar var mı? Bir de tabii yazarının hayat hikayesi…        

Hayat hikayesini ben hazırladım anlattım. Komik ama anlattıklarımı not tutan bile vardı. Yeni bir yazıya başladım. “Körfez Savaşı ve Kriz” üzerine olacak bu yazı. Yıllar önce makalemi yayınlayan o dergiyle konuştum. Gönderin bir bakalım dediler.  Bu arada dergi işi iyi gidiyor. Fuat bir matbaacı tanıdığıyla anlaştı. Bir de dergiye reklam verecek birkaç esnaf bulduk. Tutarsa reklam vermeye devam edeceklerini söylediler. 

Ceyhun odasında mı? Son günlerde epey arkadaş buldu sanırım, artık odaya kapanmıyor. Arkadaşlarının kim olduğunu öğrenmem lazım.

Bülent: Merhaba Elif, öyle dalmışsın ki beni duymadın.

Elif: (yerinden sıçrar) Ahhh korkuttun. Hoş geldin canım.

Bülent: O deftere hala bir şeyler yazdığını bilmiyordum.

Elif: (heyecanlanır) Ehh.. arasıra işte … Nasıl geçti bugünün?

Bülent: Önemli bir konu var da. Ceyhun evde mi?

Elif: Dışarıda, birazdan burada olur. Ders çalışma zamanımız yaklaşıyor.

Bülent: İyi o gelmeden konuşalım. Her şeyi gizli gizli dinlemesi hoşuma gitmiyor. O buralardayken içimden geldiği gibi konuşamıyorum.

Elif: Abartma Bülent, o kadar da değil. Bu bir bakıma iyi değil mi sence? Bu durumu, bizlerle ilgili olduğunun göstergesi olarak kabul edebiliriz.

Bülent: (tuhaf bakar) Başka türlü göstermesini isterdim. Neyse boşver şimdi  bizim o hiç bitmeyen konumuzu. Bugün babamın amcası aradı beni. Hani şu emekli hakim olan. Çok yalnız ve çok hastaymış. Sırt ağrıları, bacak ağrıları ve daha bir sürü bir şey. Yalnız yaşamak istemediğini söyledi bana. Kısacası bizimle kalmak istiyor. Belli bir ücret verecek tabii. Ama açıkçası, reddedemedim. Biliyorsun o kazadan sonra ailemin hayatta kalan tek büyüğüydü ve beni yatılı-matılı ama o okuttu sonuçta. Bir şey diyemedim.  Ona ne kadar borçlu olduğumu bilirsin. Evlenseydi tabii bütün bunlara hiç gerek kalmayacaktı.

Elif: (donar kalır, evine bakar; konuşurken her zaman ki mantıklı şeyler söyleyen Elif’tir.)
Haklısın Bülent,  kaç yaşında büyükamcan  şu sıralar?

Bülent: Yetmiş beş sanırım

Elif: İşte bu beni korkutuyor. Gerçi son ziyaretimizde onu çok iyi görmüştüm ama bana hep sanki hastalığını biraz abartıyormuş gibi gelir. Neden bilmem. Biraz bu durum beni korkutuyor. Yani aşağı yemeğe inmezse,  hatta tuvaleti falan…

Bülent: Ben konuşurum. İnemeyecek durumda olduğunu sanmıyorum. Sevgilim biliyorum senin için artı bir iş demek bu. Ama sana yardım edeceğimi biliyorsun değil mi?

Elif: Biliyorum Bülent ama Ceyhun ne der bu işe? Açıkçası pek hoşlanacağını zannetmiyorum. Ama alışacak tabii

Bülent: O’na hangi odayı verelim?

Elif: Misafir odası kesinlikle olmaz. Ceyhun’un odasının yanındaki oturma  odasından başka odayı veremeyiz.

Bülent: Orası çok ufak değil mi?

Elif: Ama biliyorsun arada yatılı misafirimiz geliyor. Neşeler, teyzem. Onlar bu eve gelince rahat etsinler istiyorum yoksa bir daha gelmezler, gelemezler yani.

Bülent: Haklısın  canım. Senden daha fazla bir şey isteyemem.

Elif: Merak etme Bülent, O’nu rahat ettirmek için elimden gelen her şeyi yapacağım ama lütfen sen de bana yardımcı ol.

(ışık yavaş söner)

Hatıra Defteri:

Bugün  Büyükamca geliyor. Bülent O’nu almaya İstanbul’a  gitti. Durumu beni biraz korkutuyor. Bana vereceği yükten çok bu ev artık tamamen bana ait olmaktan çıkacak. Oysa Bülent’le Ceyhun’un evde olmadığı anlarda bu ev bana huzur veriyordu. Yazılarım… müziğim… sonuna kadar sesini açıp müzik dinlemek mümkün olacak mı bundan sonra? Ama belki korktuğum gibi olmaz. Hatta kafa dengi bir dost bile kazanmış olurum belki bu arada. Zaten Bülent de yardımcı olacağını söyledi. Ona çok güveniyorum. Bu zamanda böyle bir eş kolay bulunmaz. Her zaman kibar her zaman anlayışlı. Yalnız Ceyhun bu yeni olaya çok tepki gösterdi. Gerçi karıkoca onunla iyi bir konuşma yaptık ama o tiksinti dolu bir sesle “burayı düşkünler yurdu falan mı zannetmiş" dedi. Arkasından da; “bir felçli mi  o? Şimdi odasına lazımlık da ister bu, hem de benim yanımdaki odada kalacak. Başka yer bulamadınız mı o’na verecek?" diye söylendi durdu.  İnsanlıktan hiç nasibini almamış. Gerçi Büyükamca çok sorun çıkarırsa bunu Bülent’e söylemekten  çekinmeyeceğim. Aslında, iyi bir huzurevinde yaşayacak kadar da parası var.

(kapının açılma sesi duyulur)

Bülent: Biz geldik!
(Bülent ve Büyükamca içeri girer. Büyükamca Bülent’in kolunda zorlukla yürümektedir)

Elif: (koşar, büyükamcaya sarılır) Hoş geldin Amca. Yolculuğunuz iyi geçti mi?

Büyükamca: Merhaba Elif, seni gördüğüme nasıl sevindim anlatamam. Yine her zamanki gibi genç ve güzelsin. 

Elif: Çay hazırlamıştım yanında da  kek var.

(Amca oturur, Elif çay ve kek getirir)

Büyükamca: (iştahla yer) Sağol yavrum. Ceyhun yok mu?

Bülent: (endişeli) Odasındadır, şimdi gelir.  Eşyalarını odana çıkartıyorum amca.
(eşyalarla gider)

Elif: Sırtınız nasıl amca?

Büyükamca: Ah bir bilseydim. Röntgenlerde hiçbir şey görünmüyor ama bir de o ağrıyı bana sorsalar.

Elif: Düşmüş müydün?

Büyükamca: Yok hayır ama  yıllar önce ağır bir bavul kaldırdığımda  sırtıma bir ağrı saplandığını hatırlıyorum. O zamandan beri giderek artan bir ağrı var sırtımda.

Bülent: (girer) odan hazır amca şimdi seni yukarıya çıkarayım.

Elif. Akşam yemeğine ineceksin değil mi amca?

Büyükamca: Ben odamda yiyeyim kızım, sana zahmet olmazsa?

(ışık, üçünün üstünde yavaş söner)


SAHNE IV: YENİ UMUTLAR

Hatıra Defteri:
            
Burada ilk yılbaşımız. Neşe ile eşi bugün bize yatılı geliyorlar. Senem ve Fuat da gelecek. Ama en önemli haber bu değil. Dergimiz bugün matbaadan çıkıyor. Gelirken Bülent getirecek. İlk sayıyı bedava dağıtacağız. Apartmanlara, esnafa. Eh artık ikinci sayıdan itibaren kaça satacağımızı kararlaştırırız. İçinde iki tane yazım var. Bir tanesi şu Körfez Savaşı ile ilgili olan. Senem  ve Neşe de iki yazı yazdı. Bu arada çevremizdeki önemli, sıra dışı insanları araştırdık, onlarla röportajlar yaptık. Böyle bir dergi de yerel unsurlara da yer vermeli tabii, başka türlü  tutmaz. Ama bir de tutarsa. Müthiş bir şey olacak. Ne demişler “ufak değişimler”le başlar büyük toplumsal dönüşümler. Hepimizin önce kendi çevresini şöyle bir sarsması lazım. Nihayet… Ne büyük bir girişim.  Büyükamca buraya geleli beş ay oldu. (oldu mu?) Ama yok, çok korktuğum gibi çıkmadı. Kahvaltısını ve öğle yemeğini hatta çoğu akşam yemeğini mutlaka yatağında yemek istiyor. Aşağıya çok nadir iniyor o da daha çok misafirimiz geldiğinde. Bir de şu kitap okuması, ne kadar çok okuyor. Evdeki bütün kitapları neredeyse bitirdi. Ben de Halk kütüphanesine üye oldum, O’na oradan kitap taşıyorum. Ne güzel böyle okuyabilmek.  Ceyhun biraz örnek alsa diye umuyordum ama yok o çizgi romandan başka bir şey okumuyor. Odası çizgi roman dolu, binlerce defa okuduğu çizgi romanlar. Çoğu zaman da tırnaklarını yiyerek dışarı bakıyor. Sanki onları da okumuyor gibi…

(zil sesi)

Elif: Geldiler
(kapıyı açar)

Neşe: İşte geldik. Seni nasıl özledim Elif anlatamam.

Elif: (sarılır, içten, çok mutlu) Ahhh, seni burada görmek ne güzel! Hem de  bir yılbaşı akşamı, üstelik dergimizin ilk gününde. (kapıda birini arar) Murat yok mu?

Neşe: Geliyor, markete uğrayıp bir şeyler almak istedi.

Elif: Ne gerek vardı? Evde her şey var. Çeşit çeşit içkiler, yemekler, çerezler, tatlılar…

Neşe: Olsun olsun, bir şey olmaz. Bolluktan zarar gelmez. Hani dergimiz?

Bülent: (kapıdan Senemle birlikte girer) İşte burada!

Senem: Bayağı dağıttık, elimizde bu kadar kaldı. (Neşe’ye bakar) Demek Neşe sensin. Elif senden o kadar çok bahsetti ki seni çok iyi tanıyorum (sarılırlar).

Elif(hiçbir şeyi gözü görmez, dergilerden birini alır, inceler) İşte senin de yazın şurada Neşe.

Fuat: (girer) Vay vayy!!! Ne manzara ama!

Bülent: Elif hadi sofraya oturalım. Yolda Murat aradı,  beni beklemeyin dedi. Bir arkadaşı varmış buralarda, aramış illa bir saatliğine de olsa gel demiş. Orada bir saat kadar kalıp gelecek. Biz başlayalım mı bayanlar?

Elif: (mutfağa girer, buzdolabından parçalanmış bir hindi çıkarır, şaşkındır)

Bülent: (girer) Ne oldu?

Elif: Bunu minnoş yapmış olamaz. Kapı kilitliydi. Ayrıca hiç yapmaz.

Bülent: Bu bıçakla parçalanmışa benziyor.

Elif: (seslenir) Ceyhun buzdolabındaki hindiye ne olduğundan haberin yok elbette?

Ceyhun’un sesi: Onu görmedim bile.

Bülent: (sert) Buraya gelir misin?

Ceyhun’un sesi: Hayır!

Elif: (sinirli, kendini tutmaya çalışır) Hindiye bıçakla saldırmış olabilir misin?

Ceyhun’un sesi: (ağlar) Hayır! Hindinizden de ne olduğundan da haberim yok. Anladınız mı beni rahat bırakın…

Bülent: Bu akşam bunu mu yiyecektik.

Elif: Hayır bu yarın içindi. Bunu hazırlamaya zamanım olmadı. Bu akşam için fırında balık hazırlamıştım.

Bülent: Tamam o zaman onları götürelim, yarın oğlanla sıkı bir konuşma yapmak gerekiyor.

(ellerinde yiyeceklerle  diğerlerinin yanına girerler)

Fuat: Elifçiğim şu emekli gazeteci var ya, bizim arkada oturan. Senin yazını okumuş ve bayılmış. “Elif hanımla beni tanıştırın” dedi. Ama Bülent ne der bu işe bilmiyorum.

Bülent: (konuşulanlara aldırmaz, kendine içki koymakla meşguldür) Hadi hadi kadehlerimizi kaldırıp başlayalım

Neşe: Nerde kaldı bu Murat,  tam böyle bir gecede yarın görseydi arkadaşını.

Senem: Müzik koyalım,  böyle sessiz, müziksiz bir yılbaşı olur mu hiç?

Elif: Ahh Büyükamca ile Ceyhun’u çağırmayı unuttuk.

Bülent: Ben çağırırım canım.

(telefon çalar)

Bülent: Evet buyurun. Benim. Evet… Ne.!!! Ne diyorsunuz? Peki şu anda iyi mi?
Hemen geliyorum.

Elif: Ne olmuş?

Bülent: (inanamayan gözlerle bakar) Ceyhun… O evde değil miydi? Bu havada şu arkadaki dereye atlamış. Sağdan soldan insanlar zor kurtarmışlar onu. Şu anda hastanedeymiş. Arayan hastanedeki bir görevliydi.

Elif: Allahım!! Nasılmış?

Bülent: Gayet iyi olduğunu söyledi görevli. Ben hemen gidiyorum.

Fuat: (fırlar) Beraber gidelim.



SAHNE  V: SIKIŞMA

(sahne ikiye bölünmüştür: amcanın odası ve salon)


Hatıra defteri:
            
Buraya taşınalı on yıl olmuş. Zaman ne çabuk geçiyor. Büyükamca’nın buraya gelişinden beri on koca yıl. Yeni bir yazı yazmaya başladım.  Büyük duvarın yıkılışı üzerinden kaç yıl geçti? Ya  Körfez Savaşı’nın, Büyük Kriz’in, Doğu’da binlerce kimsenin ölümüne neden olan savaşın üzerinden? Her şey bugün olmuş gibi geliyor bana. Öyle mi yoksa? Yeni yazım, insan hakları üzerine olacak, ha bu arada kadın hakları üzerine de bir şeyler yazmak iyi olabilir. Ya da Avrupa Birliği süreciyle bağlantılı güncel siyaset ekseninde bir şeyler. Her şey o kadar hızlı değişiyor ki. Okumakta geç kalıyorum. Yazdığım her yazımı bir başka kişi önceden yazmış oluyor. En çok da buna şaşıyorum. Neyse ki Bülent bu aralar iyi yazıyor, iyi okuyor. Tabii onun işinde okumadan yazmadan olmaz, “üretemezsen işin biter” diyor Bülent. Çok haklı. Arada İstanbul'a falan gidip konferanslara katılıyor, iyi konuşur. Geleceğinin parlak olduğunu söylüyor Senemle Fuat. Kim bilir  belki de İstanbul’da bir üniversiteye geçerse, Ceyhun da belki rahatlar. 

Dersleri yine kötü. Artık büyüdü. Hiç kız arkadaşı yok. Var mı yoksa. Ama onu hiç kimse aramıyor. Bir ara eşcinsel olduğundan bile şüphelendim. Hatta Bülent’e bir hafta sonu gezisi yapmalarını önerdim. Baba oğul yani. Konuşmaları iyi olurdu. Oysa daha tuhaf oldu. Bülent sabah çadırda uyandığında  onu tepesinde tüfeği kendine doğrultmuş bir şekilde beklerken bulmuş. Buna inanamadım.
           
Büyükamca her gün daha da kötülüyor. Kodeinli şurup içtiği için saatlerce uyuyor. Artık hiç aşağı inmiyor. Neyse ki tuvalete kalkıyor. İyi ki öyle. Beterin beteri vardır diye boşuna dememişler. Bugün teyzem geliyor. Her yıl gelir ama bu aralar ona daha fazla ihtiyacım var galiba.

(telefon çalar)

Elif: Efendim, evet benim… Ama anlamıyorum… Evet, anladım.
(telefonu kapatır bir numara çevirir)

Elif: Bülent benim, biraz önce telefonla aradılar. Ceyhun üniversite sınavında kopya çekerken yakalanmış. Hayır daha eve gelmedi. Tamam.

Büyükamca: (sesi gelir) Elif kızım bana öğle yemeği mi getirir misin?

Elif: Getiriyorum amca! (bezgin)

(elinde tepsiyle büyükamcanın odasına girer, içerisi kötü kokulu ve çok dağınıktır)

Elif: (tepsiyi verir, hızla ortalığı toplar, pencereyi açar)

Büyükamca: Nasıl geçmiş oğlanın sınavı?

Elif: Kopya çekerken yakalanmış (tükenmiş bir şekilde yatağa oturur).
hiç söz etti mi? Ceyhun iki üç yaşından beri bizi kaygılandırıyor. Yalnızca yarısı yaşayan bir insana benziyor. Diğer Yarısı...

Büyükamca: Bana kalırsa tam zamane çocuğu. Televizyon çağının bir ürünü.

Elif: Bir keresinde televizyonu bile kaldırmayı denedik ama işe yaramadı. Ceyhun istediğinde çok dik başlı olabiliyor.

Büyükamca: (öksürür, tıksırır, ağzından salyalar akar, elif mendil verir) 
Dünya çığırından çıktı, çağımız kahramanlık çağı değil.

Elif: Hayır kahramanlıktan değil basit şeylerden söz ediyorum ben. Eskiden çocuklar üzerinde çevrenin çok önemli olduğundan bahsederlerdi ama şimdilerde  genetik yarı yarıya etkilidir diyorlar. Doğru mu bu? Öyle olmalı. Yoksa bozukluk biz de mi? (susar)

Büyükamca: (yarı uykulu) ıhhhh

Elif: (görmez devam eder) geçekten merak ediyorum bir gün kendini toparlayacak mı?

Büyükamca: (uzun süre suskunluktan sonra) Bülent işinden memnun mu? Ya buradaki yaşamından?

Elif: (öfkeli)  Evet memnun, ama “İstanbul’daki canlılığın onda biri bile yok burada” diyor.

Büyükamca: Ama burası daha ucuz değil mi?

Elif: Doğru aslında  (devam edecekken büyükbaba keser)

Büyükamca: Kızım bana bir adaçayı-ıhlamur karışımı ılık bir çay hazırlaya bilir misin? Uyumamı kolaylaştırıyor.

Elif: Hemen mi?

Büyükamca: Evet lütfen, zahmet olmazsa…

(Elif salona geçer, Bülent de aynı anda içeri girer)

Elif: Konuştun mu görevlilerle?

Bülent: Evet, söylenenlerin  hepsi doğru, soruları ve cevapları nereden bulmuş bilmiyorum. Sınavı iptal edebilirler. Ama en önemlisi şu: Bir daha sınavlara girme hakkını kaybetti. Üniversite bitti yani.

Ceyhun: (girer) işin doğrusu umurumda değil.

Elif: Şimdi hepimize birer içki hazırlayacağım ve oturup konuşacağız.

Ceyhun: Neyi konuşacakmışız? (güler)

Elif: Bira ister misin?

Ceyhun: Evet anne.

Bülent: (Elif'e) Düşünsene ulu orta kopya çekiyor. Kendini düşünmediği gibi benim durumumu da hiç düşünmüyor? (Ceyhun'a) Nereden buldun o soruları ve cevapları?

Ceyhun: Kapının önünde simit satar gibi satıyorlardı. Satın almamak enayilik olur diye düşündüm.

Bülent: Yalan söylüyorsun! (ayağa kalkar)

Ceyhun: Sen  doğrusunu bul o zaman.

Elif: (araya girer) Bunun son şansı olduğuna emin misin?

Bülent: Kesinlikle (sakin), benim yarın önemli bir konferansım var. Hazırlanmam lazım (çıkar)

Elif: Yemek hazır olunca seslenirim (kalkar).

(Bu süre içinde Ceyhun sessiz ve  büyük bir dikkatle onları dinler)

Ceyhun: Tıpkı büyükamca gibi yaşıyorum. Yalnızca yemek saatlerini bekleyerek (güler).

Elif: Hiçbir şey yapmadan boş boş oturamazsın. Arkadaşlarınla eve çıkacaktın ne oldu o iş?

Ceyhun: Bir aşçıya ihtiyaçları olduğunu söylediler bana.

Elif: Evde herkes bir şeyler yapmak zorunda kalacaktır elbette.

Ceyhun: O iş kızların işi (elinde birası çıkar).

Bülent: (girer) Şu konuyu bir an önce halletsek iyi olacak bence artık bir iş bulup bu evden taşınmalı.

Elif: Pekala konuyu sen mi, açarsın ben mi?

Bülent: Ben konuşurum.

Elif: Bugün konuşma. Sakinleşmeyi bekle. Hem Ceyhun da sakinleşirse iyi olur.

Bülent: O sinirli miydi ki? Hayret hiç fark etmedim.

Elif: Onu bilirsin

Bülent: Bilirim, hem de çok iyi bilirim.


İKİNCİ PERDE
Dönemeç, Tükeniş, Varoluş, Kopuş

                                   
SAHNE I: DÖNEMEÇ

Hatıra Defteri:

Bugün Ceyhun’ un ODTÜ’yü kazandığını bildiren telefonu geldiğinde nasıl sevindiğimi anlatamam. Arkadaşları ile güneyde bir yerlerde tatilde. Sabah hemen internetten bakıp öğrenmiş sonuçları. Gerçi o, Boğaziçi Üniversitesi’ni istiyordu ama olsun bu da güzel. İyi bir mühendis olacak. Bunca çabadan sonra ne güzel bir sonuç bu. Minnoş bu aralar iyi değil. Büyükamca artık tuvalete bile zor gidiyor. Arada yatağa kaçırmaya başladı mı yoksa bana mı öyle geliyor. Doktor hiçbir şey söylemiyor. Yaşlılık diyor. Kodeinli o şurup çabuk bitmiyor mu?

(kapı çalınır)

Senem: Merhaba Elif. (eski canlılığı yoktur)

Elif: Gel canım ben de şimdi sana gelmeyi düşünüyordum.

Senem: Ceyhun yok mu?

Elif: Şehirdeki bir lokantada iş buldu.

Senem: Evde olmadığına sevindim. Şeyi şu meseleyi duydum da.

Elif: A evet Bülent’i mi?

Senem: Evet o sekreter kızla. Özür dilerim hayatım bütün şehir bunu anlatıyor.

Elif: Evet ama Bülent o işi halledecek. Geçen gün bana o kıza tutulduğunu söylediği zaman çok şaşırdım ama sonra  baktım Bülent bu işi halletmekte kararlı görünüyor. Bugün kızla konuşacak ve bu işe son verecek. Kızın masum olduğuna o kadar inanmış ki sırf benim içimi rahatlatmak için kızı bugün buraya benimle tanıştırmaya getirecek.

Senem: Şaka yapıyorsun?

Elif: Hayır bunu ben de isterim. Özellikle Bülent’in rahatlamasını istiyorum. Vicdan azabı çekiyor. Bu onu rahatlatacak.

Senem: Sen?

Elif: Sanırım ben de,  yalnız Ceyhun burada olmazsa iyi olur diye düşünüyorum.

Ceyhun: Niye olmayacakmışım, nerede olmayacakmışım?

Senem: Merhaba Ceyhun.

Ceyhun: Merhaba Senem Abla.

Senem: Ben gidiyorum hayatım. Beni her an arayabilirsin.

Ceyhun: Nedir anne o mesele?

Elif: Bugün baban bir iş arkadaşını eve getirecek de..

Ceyhun: Babam eve sevgilisini mi getiriyor yani?

Elif: Ne biliyorsun?

Ceyhun: Her şeyi…

(kapı açılır)

Bülent: (neşeli canlı, gençleşmiş) Herkese merhaba! Nasılsın Ceyhun. Merhaba canım. Aylin birazdan burada olacak. Seninle tanışmak için can atıyor hayatım. Ben banyoya gidip geliyorum.

Ceyhun: Vayy vayyy! (güler)

 Elif: (mumları yakar, mutfaktan bir şeyler taşır, aynada kendine bakar, çok şık giyinmiştir, burnunu pudralar, bütün bunlar Ceyhun sırıtarak izler)

Bülent: (gelir, mis gibi kokmaktadır, üstünü değiştirmiş, daha spor bir şeyler giymiştir)  Gelmedi mi daha?


Elif: (onu seyreder, Ceyhun ise ikisini birden yüz ifadesini hiç değiştirmeden izler)
Hayır.

(kapı çalınır, Bülent açar)

Bülent: Merhaba canım,  gel.

Aylin: (sarışın, 25 yaşlarında, güzel uzun boylu, mini etekli, kendine çok güvenen insanlara has bir gülümseme ile içeri girer, çok kibardır, çok rahat)

Elif: (elini sıkar, yer gösterir) Ne içersin Aylin?

Aylin: Zahmet olmazsa bir kadeh beyaz şarap alayım, ama soğuk değilse kırmızı da olabilir.

Ceyhun: Vayy vayyy! (güler)

Bülent: Bu oğlum Aylin.

Aylin: Merhaba, baban senden çok bahseder.

Ceyhun: (hiçbir şey söylemez sadece sırıtır, kızı delip geçen arsız bakışlarla bakmaktadır)

Aylin: (aldırmaz, rahat) Eviniz çok güzel, ben ufak bir apartman dairesinde kalıyorum.

Elif:Teşekkür ederim.

Bülent: Elifciğim,  Aylin İstanbul’a yerleşmeye gidiyor. Ona orada  bir master ayarladık. Özel bir üniversitede.

Elif: Ücretini nasıl karşılayacaksınız?

Aylin: Babamda para var. Bülent konuşunca babam da  beni İstanbul’a  göndermeye razı oldu.  Burada sekreterlik falan bana göre değil.

Bülent: Sen üniversitede çok başarılı olursun canım. Sen de o ışığı görüyorum.
Genç insanları desteklemek gerekir değil mi Elif?

Elif: Haklısın (düşünceli, gülmek ister ama gülmesini zor tutar, belli ki aklına bir sürü şey gelmiştir).

Aylin: Ben artık gitsem, sizinle tanıştığıma çok memnun oldum Elif Hanım. Sizin gibi bir kadın bu dönemde az bulunur. (gider, Bülent onu uğurlar)

Bülent: Nasıl buldun hayatım? Dediğim gibi çok saf ve iyi bir kız değil mi?

Ceyhun: Çok güzel bir kız, gerçek bir kız. Gencecik, çıtır…

Bülent: (Ceyhun’a bakar, kalır)

(ışık söner perdede hatıra defteri görünür)

Hatıra defteri:

Bugün Ceyhun bana çok güzel bir mail atmış. Nasıl memnun oldum onu okuyunca genç bir kızla tanışmış. Adı Deniz. İsmi gibi mavi parlak gözleri varmış, Ceyhun ile aynı sınıfta. Babası Denizli’nin ünlü işadamlarından biriymiş.  Nihayet oğlum aradığı kızı buldu galiba. Demek bunca yıl  kendini  Deniz için saklamış. Onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum.  Bugün Teyzem geliyor. Ona ihtiyacım var.

(kapı çalar, Elif Kapıyı açar)

Elif: Teyzeciğim, nihayet, bir yıl oldu sizi görmeyeli…

Teyze: Canım, biraz değişmiş gibi misin, yoksa bana mı öyle geldi?

Elif: Minnoş çok hastaydı, geçen gün onu veterinere götürdüm, kocaman bir ur varmış boynunda, nasıl fark etmedim bunca zaman. Doktor yapılacak bir şey olmadığını söyledi ve Minnoşu bugün uyuttular. İşte… (küçük bir sepet gösterir)

Ceyhun: (girer) Yani o sepette şu anda bizim o tüylü şey mi var?

Teyze: Merhaba Ceyhun insan önce büyükteyzesine  bir merhaba der.

Ceyhun: (olağanüstü kibar) Merhaba büyükteyze.

Teyze: Canım seni çok iyi gördüm.

(Ceyhun hala sepete bakmaktadır)

Elif: Gel teyzeciğim oturalım.

Ceyhun: (çıkar)

Teyze: Hayatım bırak minnoşu şimdi, çok yaşlanmıştı. İyi yapmışlar, hayvan acı çekerek yaşasaydı daha mı iyi olurdu?

Elif: Haklısın. Beni de öyle söyleyerek ikna ettiler zaten.

Teyze: Bülent nasıl?

Elif: Bülent artık burada değil teyze.

Teyze: Nasıl? Ama sen o meselenin hallolduğunu söylemiştin.

Elif: O bana öyle demişti. Aylin’in İstanbul’a gitmesinin ardından nedense Bülent’in de İstanbul’da işleri artıverdi. Neredeyse her hafta sonunu İstanbul’da geçirdi. Sonunda geçen hafta sonu Aylin’i çok sevdiğini, ondan vazgeçemeyeceğini bana açıkladı. Eşyalarını topladı ve gitti.

Teyze: Ya okul, işi?

Elif: Bir okul  bulmuş galiba. İstanbul’da Aylin’in evine yerleşmiş şimdilik. Tabii babasının parası var. Kızına orada bir ev almış ama ufak bir ev diyorlar.

Teyze: Nasıl bu kadar çabuk kabullendin her şeyi?

Elif: Herkesin kendi hayatı var ve onu yaşaması lazım diye düşünüyorum

Teyze:Ya senin hayatın?

Elif: Ne olmuş hayatıma ? Teyze abartıyorsun.

Teyze: Bu ev kime ait?

Elif: Önce kiracıydık ama sonra Bülent kredi aldı da burayı satın aldık. Dokuz yıldır bankaya ödüyoruz daha altı yıllık borcu var.

Teyze: Kimin üstünde?

Elif. Bülent’in tabii.  Bütün banka işlemlerini o yapmıştı.

Teyze: Bankada paran var mı?

Elif: Ha  bir miktar param var. Bülent arasıra benim için yatırırdı sonra benim arttırıp yatırdığım birkaç kuruş var işte. Bülent giderken bize her ay 500 lira göndereceğine söz verdi ki  bilirim kesinlikle sözünde durur. Ayrıca amcadan gelen 1. 500 lira var. 

Teyze: Evin banka borcunu kim ödeyecek?

Elif: Bundan sonrasını benim ödemem lazım. Bunu Bülent’ten bekleyemem. Bu zamana kadar o ödemiş oldu. Eğer evin benim olmasını istiyorsam tasarruf yapıp ödemeleri üstlenmem lazım. Bir işe girip çalışmam gerekecek galiba sonunda.

Teyze: Ceyhun?

Elif: O da arasıra para kazanıp bana getiriyor ama çok az. O kendi hayatını kurtarsın bana yeter. Ama benden hiç para almıyor. Bu bile iyi.

Teyze: Sen beni çok şaşırttın Elif. Nasıl olan bitene bu kadar kolay razı olursun. Lütfen Bülent’i ara ve onu çok sevdiğini, kaybetmek istemediğini söyle. Sen böyle davranırsan o geri gelmek istese bile artık gelemez.

Elif: Hayır bunu yapamam. Bu onu zorlamak olur.

Teyze: Bana söyle… Onu hala seviyor musun?

Elif: (düşünür) Evet..

Teyze: O zaman ara canım. Yarın çok geç olabilir. Belki de sen bu kadar kolay razı olmasaydın gitmezdi. Hadi bunu şimdi yap! Benim yanımda. (ısrarcıdır)

Elif: (telefona gider, isteksiz, hatta utanç içinde) Alo… Merhaba Bülent. Eeee Nasılsın demek için aramıştım. Bir de….

Bülent’in sesi: (keser) İyiyim canım, ev nasıl gidiyor, Ceyhun ve amcam nasıllar, kusura bakma bu aralar işlerim yoğun ama en kısa sürede sizi görmeye geleceğim.

Elif: Herkes iyi, her şey bildiğin gibi. Şey seni sevdiğimi söylemek …

Bülent: (keser, kendinden emin) Biliyorum Elif. Bundan hiçbir zaman şüphe duymadım zaten. Şunu bil ki ihtiyacın olduğu an yanındayım. Beni ara. Tamam mı canım. Merak etme ben de iyim.

Elif: Hoşçakal.

(sessizlik)

Teyze: (anlamıştır) Amcasını burada sana mı bırakıp gitti.?

Elif: Ne yapılabilir ki başka. Amca buraya alıştı. Aylin’in ona bakacak hali veya isteği olduğunu hiç sanmıyorum Yalnız bu aralar amca bayağı kötüledi. Artık tuvalete de gidemiyor, yani…  işte bu çok kötü oldu.

Teyze: Konuş  Bülent’le  O’nu huzurevine gönderin. Sana da yazık o adama da.

Elif: Haklısın belki de en doğrusu bu, bunu Bülent’e söyleyeceğim.

Teyze: Acele et….


SAHNE II: TÜKENİŞ

Hatıra Defteri:
Bir yıl geçmiş. B. Aradı. İyiymiş. İşleri yüzünden çok sık uğrayamıyor. C. Sevdiği kızı, Deniz’i benimle tanıştırdı geçenlerde. Hayatımda gördüğüm en güzel, en aklı başında kızlardan biri. Evlilik hazırlarına başladılar bile. Yakında C. de mezun oluyor. İşi hazırmış. İzmir’e yerleşmeye karar vermişler.

(sahnenin yarı loş bir köşesinden Ceyhun annesini izler, amcanın odası ile annenin arasındadır. annenin ışığı yavaş alınırken Ceyhun aydınlanır, Amcanın odası ise karanlıktır)

Ceyhun:(elinde içki şişesi, sallanır) Ne yazıyor böyle yıllardır. Hala defteri dolduramadı. Birazdan kalkıp bilgisayarın başına geçecek.

(Elif klavyenin başına geçer, aralarda sert klavyeye vuruş sesleri gelir)

İşte. Ne yazıyor böyle yıllardır. Bir de bana anormal diyorlar. O defter de yıllardır ortalıkta. Bizim okumamızdan da hiç çekinmiyor.  Bülent’in o deftere bir kere bile baktığını görmedim. Okuyor olsaydı mutlaka bilirdim. Benden kaçar mı? (güler) Ben de okumadım. Ne okuyacakmışım, kim bilir ne boktan şeyler yazıyordur hakkımda. Kendileri farklı sanki. Neydi o  geçenlerde kedi öldüğünde yapılan o tören. Arka bahçeye gömmeler, üzerine taş dikmeler… Geçen gün teyzeye annem yine kız arkadaşımın olmamasından  bahsediyordu. Tam büyük teyzenin gözüne bu kadar girmişken, yaptı yapacağını. Topla o zaman odamdaki çoraplarımı. Onların ne işe yaradığını bir bilseydin. İstediğim kızla birlikte olurum, ben istemiyorum. Yıllar önce bunu yapmadım mı? Hep beraber beş oğlan…

Allah belasını versin Mustafa’nın. Beni başından savmak istiyor. Kendisi her türlü işi çeviriyor ama beni hep ufak işlerinde kullanıyor. Çok sinirliymişim. Gözüm dönüyormuş. Halbuki geçen günkü kavgada ilk o kışkırtmıştı.  Benim gözüm pektir, on yaşımda dereye atlayarak bunu herkese göstermiştim.

(Amcanın odasına yönelir, ışık yanar)

Ceyhun: (yatakta uymakta olan adama bağırır) Eee amca? Son gelişmelere ne diyorsun? Yeğeninin bir kadınla kaçtı. Yakında evleniyorlarmış. (dışarıyı kollar)

Elif: (aydınlanır, kıpırdar, ses dinler, işine döner, ışık azalır)

Ceyhun: Hem de bu yaşta ne rezalet değil mi? (amca horlar) Afyon ister misin? Meğerse sen yıllardır afyon alıyormuşsun haaa. Kodeinli şurupmuş… (güler, birkaç kaşık içer) Vay canına tadı güzelmiş. Evet ne diyorsun amcabey? (şarkı söyler gibi kulağına bağırır).

Elif: ( aydınlanır) Ceyhun! Bir şey mi oluyor?

(anneye görünmeden kulise çıkar, amcanın ışığı söner)

Ceyhun’un sesi: Hayır, neden?

Elif: Ses duydum da..

Ceyhun’un sesi: Yok bir şey  anne, sadece şarkı söylüyorum.

(zil çalar)

Elif: (kapıyı açar, Bülent girer) Merhaba,  seni bekliyordum, içki ister misin?

Bülent: Evet iyi olur. Ceyhun evde mi? Onu da bir görseydim. Epey oldu görüşmeyeli.

Ceyhun: Merhaba baba

Bülent: Merhaba oğlum (rahatlamıştır, hareketlerinde belirgin bir farklılık vardır)
Nasıl gidiyor bakalım işlerin, iyi bir lokantada çalıştığını  söyledi annen.

Ceyhun: Ara sıra iş çok olunca gidiyorum, bu da bana yetiyor. (sonra hiç konuşmaz anne ile babayı izler)

Elif: (rahatsız olur) Ceyhun bize biraz izin verir misin? Babanla bir konuyu konuşmamız lazım.

Ceyhun: (oyundan zevk almıştır) Hey millet ben odamdayım.

Bülent: Pek değişmemiş. Sen neler yapıyorsun?  Bir işe girmekten bahsediyordun geçen günkü mail’inde.

Elif: Evet, yarım günlük bir iş buldum. Bir kitapçı dükkanında çalışacağım. İyi iş yapan bir yer. Hediyelik eşya falan da satıyorlar. Cafeli falan… İnsanın böyle anlarda üniversiteyi bitirmediğine epeyi canı sıkılıyor.

Bülent: Bitirseydin de ne fark ederdi, ortalık işsiz üniversiteli dolu..

Elif: (keser) Bak Bülent, amcanın durumu çok kötüledi. Artık hiç tuvalete gidemiyor. Sağırlığı da iyice arttı avaz avaz bağırıyorum evde. Artık yarım gün evde olamayacağım için ona bakmam mümkün değil. Onu bir huzurevine yatıralım. Geçen gün konuyu kendisine açtım ama kabul etmedi. “Ben buradan bir yere gitmem” diyor. Belki sen onu ikna edersin.

Bülent: Haklısın. Ben de ne diyeceğimi bilmiyorum. Sana ne kadar teşekkür etsem az Elif. Kimse senin yaptığın bu fedakarlığı yapmaz (mekanik olarak söylenen  kibarlık cümleleri)

Elif: Fakat şimdi her şey çok zor. Lütfen şu işi hallet Bülent.

Bülent: Ben konuşmaya gidiyorum, bu arada senin boşanma davasını açman çok iyi oldu. Dediğim gibi hemen sonuçlandı. Kağıtlar sana da gelir yakında.

(Amcanın odasına girer, karanlık)

Ceyhun: (girer)

Elif: (Ceyhun’u görünce kalkar, içki alır)

Ceyhun: (annesine yaklaşır) Gidiyor mu?

Elif: Emin değilim. Belki… (arkası dönük, konuşma boyunca oğlunun yüzüne bakmaz)

Ceyhun: Gitmesi hepimiz için iyi olur, sen de fazladan oda kazanırsın.

Elif: O odayı sen istiyordun diye hatırlıyorum.

Ceyhun: (tiksintiyle) Onun bu kadar çok kaldığı bir yeri istemiyorum. Ama eşyalar atılır, yenileri alınır, oda boyanırsa…

Elif: (cevap vermez)

Ceyhun: Ne dersin kabul edecek mi?

Elif: Bilmiyorum kararı amca verecek.

Ceyhun: O çürük sebze hangi kararı verebilirmiş ki?

Bülent:  (girer, Ceyhun sırıtarak çıkar) İstemiyor. Elif yatılı bir hemşire tutsak olmaz mı? Biliyorsun amcanın parası var, verecek…

Elif: (kendini tutmaya çalışarak) Bir de evimde hemşire mi dolansın istiyorsun. Gece gündüz. Hiç yalnız kalamayacak mıyım ben?

Bülent: (saatine bakar, bu konuşma çok uzayacaktır)  Özür dilerim akşama eve yetişmem lazım da bir toplantıya katılmamız lazım. Ama evet haklısın. O zaman gündüzlü birini bulmaya çalışalım. Ama söz veriyorum bu konu burada kapanmadı. Yakında gelip bir daha konuşacağım amcamla. Hoşçakal canım (çıkar).

Elif: (masaya çöker)

Büyükamca : (odası aydınlanır) Elif kızım, ihtiyacım geldi galiba… (kafası düşer uyuklar)

Ceyhun:  (girer)  Alışıldık dağınıklık ve koku… Bugün kapı dışarı ediliyordun moruk! Ama duyduğuma göre kabul etmemişsin. Bir bardağa çeşitli ilaçlar döker karıştırır. Hadi kalk şunu iç bakalım (adamı doğrultur zorla içirir). Bakalım ne kadarına dayanıyormuşsun.


SAHNE III: VAROLUŞ

Hatıra Defteri:
            
Ceyhun ve Deniz dün muhteşem bir düğün töreni ile evlendiler. Ceyhun çok mutlu. B. de nikaha geldi. Kızın ailesi tanınmış bir aile olduğu için düğünde bayağı ünlü sima vardı. Daha mezun olmadılar ama birlikte yaşayabilmek için başka yolları yoktu. Sanırım Deniz’in ailesi bu konuda ısrar etti. Haklı olabilirler. Önemli olan çocukların mutluluğu. Ne kadar iyi bir çocuk. Son günlerde bana adeta direk oldu. Ona yaslanıyorum. Bu aralar yeni bir yazıya başladım. Amerikanın 11 Eylül sonrası politikasını ele almaya çalışacağım.  Olguları haftalardır topluyorum. Yazımda Amerika’nın  saldırganlığının arkasında büyük petrol şirketlerinin olduğunu kanıtlamaya çalışacağım. Bir yerde yayımlatamazsam bile  e- gruplardan birine gönderirim. Yazı yazıdır. Hem e-grupların üye sayısı  kimi gazetelerden daha çok. Bir de şu kültürel haklar meselesi var. Anadil üzerine bir şeyler okumam lazım. Niye şu duvar yıkıldı diyesim geliyor zaman zaman…

Senem : (girer)  Merhaba (çekingen). Uzun müddetten beri görünmedin de bir bakayım dedim. Bu arada kapı açıktı.

Elif: Ahh kedi için açık bırakmıştım. Gel canım yeni bir yazıya başladım da onu yazıyorum.

Senem: Şu barış gönüllüsü çocuklar örgütü üzerine mi?

Elif: Aa yok o fikrimden Fuat vazgeçirdi beni. Aileler  çocukları göndermez diyor. Oysa ben Ceyhun’u hemen gönderirdim.

Senem: (garip bakar) Ceyhun’un askerlik zamanı gelmedi mi? Ne oldu o iş…

Elif: Bilmem… O askere gidemedi. Halbuki istiyordu. Olumsuz rapor mu vermişler nedir anlamadım. Ceyhun ayrıntıları anlatmadı. Ben de çok meraklı değildim gitmesine. Gidip oralarda  belki de adam öldürmek falan.

Senem: Ama mecburiyet işte. Ali bu ay gidiyor. Okulu bitti biliyorsun. Askerliğini de bitirip ondan sonra bir işe girmek istiyor.  Yazı dışındaki durumlar nasıl?

Elif: (tuhaf biçimde kıkırdar, aklına bir şey gelmiş gibidir, zor tutar kendini Senem’den uzaklaşır) İyi iyi… (sakinleşir yine eski Elif) Kusura bakma aklıma bir şey geldi… galiba…

Senem: (tuhaf bakmaya devam eder)  İyi misin?

Elif: (durumu anlar) İyiyim ama çok yoruluyorum Senem. Biliyorsun gündüzlü hemşire çok para istedi. Bir kadın geliyor ama kimse bu işte fazla kalmak istemiyor. Bugün var yarın yoklar. Gerçi parasal açıdan idare ediyoruz ama.

Senem: Bülent’le bir daha konuş.  Onu evleniyor diye duydum doğru mu?

Elif: (yine kıkırdar, düzelir) Evet sanırım bugünlerde evleniyorlar. Artık bu kadar birlikte yaşadıktan sonra normaldir.

Senem: Bence sen bu işin üstüne git, senin de yaşamaya hakkın var. Bülent’in yaptığına bak! Sen bırak amcanı  eski karının başına, sonra da  çek git.

Elif: (dalar)

Senem: Ben gidiyorum. Bana  uğra arasıra.

Elif: (kendine gelir) Güle güle (amcanın odasına dalar, ortalığı toplar,  pencereyi açar, Amca'yı sarsarak uyandırır) Amca! Sürgünü değiştireceğim.

Büyükamca: Sen misin Elif?  (öksürür, salyalar…)

Elif: Amca şu huzurevi meselesini bir daha düşünseydin. İnan çok yoruluyorum. Orada sana daha iyi bakarlar.

Büyükamaca: Hiçbir yere gitmem. Ben buraya para veriyorum.

(telefon çalar)

Elif:  (koşar) Evet benim. Nalan sen misin?  Teyzem mi? Yarın mı? Yarın öğleye orada olurum.  (bağırır, çığlık gibi) Ceyhun Teyzen…  (masasına çöker, az sonra yazı yazmaya başlar, ışık azalır, CD çalara Beethoven’in dört numaralı konçertosunu koyar)

Ceyhun: (sessizce amcanın odasına süzülür. ışık yanar)
Hadi bakalım işe başlıyoruz.

Elif: (aydınlanır, yerinden kalkar, odada Ceyhun’u  görür, yerine gelir oturur)

Ceyhun: (dans eder gibi ilaçları karıştırır. kahkahalar atar, amcanın üzerine eğilir… Işık kararırken  odadan çıkar. az sonra klasik müziği bastıran pop müziği çaldığı duyulur)

Elif: (epey sonra kalkar) Ceyhun müziği  kıs! Amcanın sürgüsünü  almalı, saatlerdir o vaziyette… (içeri girer, sürgüyü almaya çalışırken tuhaflık fark eder, sarsar, amcayı uyandıramaz.

Elif: (çıkar, CD çalara klasik bir müzik koyar, pop müzik yavaş yavaş söner. kendine bir içki doldurur, makinesinin başına geçip bir süre yazar. sonra kalkar Amca'nın odasına girer)

Elif: (karşısına geçer ve amcayı bir süre seyreder sonra kararlı bir şekilde telefona gelir, numaraları çevirir)  Doktor Bey,  Büyükamca bir tuhaf, uyandıramıyorum, sanki şey, bana ölmüş gibi geldi… Tamam bekliyorum.

Ceyhun: Ne oldu?

Elif: Yine mi yaptın?

Ceyhun: Sen neden bahsediyorsun? Ben bütün gece odamdaydım.

(kapı çalınır )

Doktor : (alışkın bir şekilde doğru amcanın odasına girer, muayene eder. dışarı çıkar.)
Evet korktuğunuz gibi. Yalnız yatağındaki ilaçların neredeyse hepsi boştu.

Elif: Hiç farkında değilim… Zaten teyzem de… çok ağırmış durumu… yarın yola çıkacaktım…  ben bana ne kadar dedinizse o ölçülerde verdim. Aslında o ilaçlar ne zaman bitiyor, ne zaman satın alıyorum, hatırlamıyorum bile…

Ceyhun: Kendi kendine içmiş olamaz  mı? Eli ayağı tutuyordu.

Doktor:  Olabilir. Zaten bu yaşta uykusunda ölmesi de normal, intihar etmesi de. Neyse, uykusunda ölmüştür diye bir rapor yazacağım yarın alırsınız. Cenaze işlemlerini başlatmak için Bülent Bey’i ararsınız değil mi. Hastaneden birileri birazdan gelir, siz arayınca tahmin edip  haber vermiştim.

(doktor çıkar, iki görevli içeri girer. battaniyeye  sardıkları amcayı sedyeye yerleştirip dışarı çıkartırlar.)

Elif : (içeri girer, bakar. sonra hızla bulduğu bir bavula adamın eşyalarını yerleştirir, dolapları boşaltır. elektrik süpürgesi ile halıyı süpürür, çarşafları ve yatağı pencereden atar. bu arada Ceyhun da içeri girmiş toz almaktadır. anne oğul yatağın yerini değiştirir,  camın kenarına çekerler. doğrulup birbirlerine  bakarlar. Işık söner.)


SAHNE IV: SORUŞTIRMA

Hatıra Defteri: 

Bugün Ceyhun ve Deniz’den bir mektup aldım. Mektubun içine yeni doğan kızlarının fotoğraflarını koymuşlar. Tanrım ne kadar güzel bir bebek. Elleri yumuk yumuk. Nasıl da bakmış babasına. Küçücük bir şey ama belli ki daha şimdiden babasına hayran. Keşke teyzem hayatta olsaydı da bu muhteşem yaratığı görebilseydi. (makinenin üzerine kapanır, hıçkırır. Kalkar CD çaların düğmesine basar, kendine bir içki doldurur, tekrar masaya oturur)

(kapı Çalınır, Elif gider açar, gelen Bülent’tir)

Elif: (şaşırır) Hoş geldin, seni beklemiyordum.

Bülent: Seninle ve Ceyhun’la cenaze sırasında konuşamamıştım bazı sorular kafama takıldı. Amcam nasıl öldü?

Elif: Onun 87 yaşında olduğunu biliyorsun değil mi? Doktor bile ölümüne şaşırmadı, beklenen bir şeydi.

Bülent: Otopsi yapıldı mı? Raporu  görmek istiyorum

Elif: Neden?

Bülent: Doktor boş ilaç şişelerinden bahsetti. Bunun nedenini merak ettim.

Elif: Onca şişenin durumu nedir, aklımda tutamam ya…

(Ceyhun içeri girer, sırıtmaktadır)

Ceyhun: Merhaba Baba…

Bülent: (doğrudan konuya girer) Ona o gün herhangi bir ilaç verdin mi?

Ceyhun: (korkar) Hayır vermedim.

Elif: Neden bu işin peşini bırakmıyorsun Bülent?

Bülent: Çünkü oğlumu tanırım.

Elif: (geniş geniş gülümser; hatta kahkahalarını zor tutuyor gibidir)

Bülent: Bu kadar komik olan ne?

Elif: Ceyhun’u ne hale getirdiğini düşünüyordum. Sen ne yaptın peki ha?  Kılını bile kıpırdatmadın.

Bülent: Hangi konuda? Ne demek istiyorsun?

Elif: Amcan konusunda. Onu,  neydi o huzur evinin adı… Hahh “genç aşıklar evi”…
(isim ona çok komik gelmiştir. kahkahalara boğulur, Ceyhun da ona katılır)

Bülent: (sinirli) Biliyorum, biliyorum ama şu anda bunun bir önemi yok. Kes artık Elif! Kendini kaybetmiş gibisin!. Sakinleş!  (çıkar)

Ceyhun:(gülerek) Güle güle… (içki şişesine yönelir)

Elif: Bir tane de bana doldur.


SAHNE V: KOPUŞ

Hatıra Defteri: 
Nihayet torunumu gördüm. Onlarda kaldığım bir hafta su gibi akıp geçti. Kıvılcım artık üç yaşında olmuş. Bunca zaman gidip görmediğim için çok hayıflandım. Onlar da gelemiyorlar. Çocuk, işleri… Ne kadar mutlular… Kocaman bir eve taşınmışlar. Yeşillikler içinde bir sitede. Çok da güvenlikli bir yer. Ceyhun işinde epeyi ilerledi. Yakında genel müdür olma ihtimalinden bile söz ediliyormuş artık. Belki de en genç genel müdürlerden biri olacak. Bir yıllığına Amerika’ya gitme ihtimali de varmış. Tabi karısını ve çocuklarını da yanına alacak. Onlara çok düşkün.

(Ceyhun içeri girer, hızla ortalığı toplamaya başlar, yıkanmış ve çok iyi giyinmiştir)

Elif: (memnun, şaşkın) Neler  oluyor?

Ceyhun: (utangaç) şey ortalığı topluyordum odamdaki fazla eşyaları da atıyorum.

Elif: (şaşkın, mutlu gülümser) odan güzelleşecek desene.

Ceyhun: Şey Anne bugün yedi buçuk gibi bir arkadaşım gelecek…. Bir kız… Evde misin?

Elif:  Evde olmamı  istiyor musun?

Ceyhun: Fark etmez.

Elif: Biraz işim var çalışma  odamda olacağım. Sizi rahatsız etmem. (masasına geçer)

Ceyhun: (CD çaları çalıştırır, Ceyhun’un bulunduğu yerde ışık azalır, kapıyı açar,  içeri bir kız girer, içki içerler, konuşurlar)

Elif: (odasına çekilmiş heykel yapmaktadır, zevkle çalışır)

( telefon çalar)

Elif: A buyrun doktor bey. Nasıl? Otopsi mi? Bunu Bülent mi istemiş? Ama neden?  Yaptığı tek şey ortalığı karıştırmak. 

(müzik yükselir)

(Ceyhun kıza sarılmak ister, elinden tutup onu içeriye götürmek isterken kız elinden sıyrılır ve çıkar gider, Ceyhun arkasından baka kalır)

Elif: (Ceyhun’un yanına girer) Arkadaşın gitti mi? (durumu anlar, sıkıntıyla konuya girer) Bülent yine ortalığı karıştırıyor…

Ceyhun: (duymaz) Keşke telefon numarasını alsaydım. (çıkar)

Elif: (seslenir) Bugün babandan bir mail aldım.

Dış Ses Bülent:
Sevgili Elif
Otopsi isteğimden şimdilik olumsuz bir sonuç çıktı ama ben de bu işin üzerine daha fazla gitmemeye karar verdim. Kişisel düşüncem Ceyhun’un ona aşırı ilaç verdiğidir.  Bu olanların oğluma karşı duygularımı temelden etkilediğini söylememe gerek yok sanırım. Amcamın  miras işleri bitmek üzere. Miras elime geçer geçmez sana en az yirmi bin liralık bir para göndereceğim…

Elif: (güler, elindeki mail çıktısını iki parçaya ayırır) İşte o paranın benim için anlamı bu.

(Ceyhun girer)

Ceyhun: Anne delirdin mi?

Elif: Teyzemden kalan para bize yeter. Çalışıyorum da...

Ceyhun: O zaman Bülent’in gönderdiği parayı benim hesabıma yatır. Madem istemiyorsun.

Elif: Hayır! Sen babanın son yıllarda gönderdiği nafakayı da yarı yarıya indirdiğini bilmiyor musun? Onun vicdanını rahatlatmasına izin vermeyeceğim. Şimdi çalışmak istiyorum.

(Ceyhun çıkar)


Sahne VI: PARÇALANMA

Hatıra Defteri: 

Çocuklar Amerika’da, Kıvılcım için çok güzel bir kazak örüp göndermiştim. Şimdi beş yaşında. Gönderdiğim kazakla bir fotoğrafını çektirip  göndermişler.  Ne de yakışmış. Tıpkı Ceyhun’a benziyor. Hele bakışları, ışıl ışıl. İnsanı delip geçiyor sanki. Keşke Bülent hayatta  olsaydı da bu günleri görebilseydi. Ne kadar düşkündü Ceyhun’a, özellikle böyle güzel bir torun onu ne kadar mutlu ederdi. Eminin o da çocuklarla birlikte Amerika’ya gitmeye kalkardı. Kıvılcım’ın   heykelini epeyi ilerlettim artık son rötuşlarını yapıyorum. Onu da diğer heykellerin yanına koyacağım. Kim bilir ileride belki bütün salonu bunlarla doldururum hatta bir sergi açarım neden olmasın?

(Senem gelir, Elif heykellerin üzerine acele ile örter)

Senem: Hiç görünmüyorsun Elif. (örtülerin altına bakmaya çalışır, Elif arkasını döndüğünde birinin örtüsünü kaldırır, bakar)

Elif: (son yazısını aramaktadır) Bunu okudun mu ?

Senem: Evet bence biraz ağır bir yazı olmuş. Yani dilinin sivriliğinden söz ediyorum.

Elif: (sinirlenir) Bütün bunlardan duvarı yıkanların sorumlu olduğunu söylemeyecek miyiz yani. Onu söylemeyeceksek neyi söyleyeceğiz. (dosyayı karıştırır, sayıklar gibi okur..)

“Gerçek cehennem, düşle gerçek arasındaki farktır….”

“Aşırı ekşimenin yol  açtığı düşler…”

“Ve ten rengi kabuğun üzerinde bâkir bir cızırtıyla kayan kalem…”

Senem: Elif iyi misin?

Elif: (düşten uyanır gibi) Evet, elbette neden sordun? (toparlanır) Eski yazdığım yazıların başlıklarına bakıyordum. Daha bunları toparlamam lazım.

Senem: Son zamanlarda kendine iyi bakmıyorsun biraz dinlenmelisin. Bütün bu olanlar seni çok yordu. Örneğin saçını boyamayı  bile bıraktın (güler). Sonra evin de boyanmaya ihtiyacı var. Gazeteler her tarafı dağ gibi sarmış.  Hadi şurayı yeni baştan düzenleyelim, boyayalım. Ceyhun da yardım eder.

(telefon çalar)

Elif: Efendim! Aa  evet merhaba Bülent, evdeyim, tamam bekliyorum.

Senem: Bülent miydi?

Elif: Evet yanında da bir arkadaşını getiriyormuş nereden icap ettiyse.

Senem : (tedirgindir) Elifçiğim çok zor günler geçirdin.. Sıkıntılarını Bülent’e anlatsan diyorum, sana yardım edecektir…

Elif: Ben hayatımda hiç olmadığım kadar mutluyum, bunları da nerden çıkarıyorsun (tedirgin)

(Senem çıkarken Bülent ile karşılaşır)

Bülent:  İçeride mi?

Senem : Evet. Sana haber vermek zorunda kaldım. Son günlerde çok garip davranıyor. Odasını garip heykellerle  doldurmuş. Yazdığı yazılar şehirde  herkesi tedirgin etmeye başladı. Onları fotokopi ile çoğaltıp posta kutularına  bırakıyor veya kapı altından atıyor. Çoğu insan selamı sabahı kesti ama o farkında değil. Artık ne kendisiyle ne de evle ilgileniyor.

(Senem gider Bülent yanındaki kişi ile birlikte içeri girer.)

Elif: (tedirgindir, olabildiğince kibar ve soğukkanlı davranmaya çalışır) Hoş geldin Bülent.

Bülent: Merhaba canım, bir iş için Aydın Bey ile buluşup, çalışmam gerekiyordu, buraya gelmişken sizleri görmeden gitmek istemedim. Senden bahsedince Aydın da seninle tanışmak istedi. Kendisi sanat tarihi uzmanıdır.

Aydın: Merhaba  Elif Hanım.

Elif: Memnun oldum, ne içersiniz ?

Bülent : Ben bir kahve içerim.

Aydın: Ben sadece soğuk su alayım lütfen.

Bülent : Buraları, bu evi özlemişim. Ev biraz yıpranmış galiba. Burayı neden boyatmıyorsun?

Elif : Düşünüyoruz, ama biraz pahalı bir iş.

(Ceyhun girer)

Ceyhun: Merhaba baba.

Bülent: Oğlumla tanıştırayım, bu da Aydın bey.

Ceyhun : Merhaba. Ben bir  bira alayım. Merhaba anne.

Bülent : (anlamlı) Oğlum birayı çok sever de…

Aydın: Sizin heykelle uğraştığınızı duydum çok ilgimi çekti.. Ne tür şeyler yapıyorsunuz?

Elif : (Bülent’e bakar, bir şeyler sezinlemiştir.) Önemli şeyler değil  sadece hobi olarak…

Bülent: Ben de merak ediyorum,  geçen gün Senemle konuştuk da o bahsetti. Görebilir miyiz?

Elif : Hayır!

Aydın: Ben de yakınlarda oturuyorum, Bülent sizden bahsedince gelip sizinle tanışmak istedim, lütfen sakıncası yoksa ben de görmek istiyorum.

Elif: Aaaa...  (düşünür) içerisi çok dağınık…

Bülent: (aldırmaz, ayağa kalkar) Gelin,  sizi Elif’in çalışma odasına götüreyim.

Elif : (tiz sesle) Hayır dedim!

Bülent : Neden böyle garip davranıyorsun?

Elif : (normal davranmaya çalışır) Yani içerisi çok dağınık.

Aydın : Önemli değil Elif hanım, siz benim atölye mi bir görseniz.

(Elifin odasına girerler, ışık yanar, her taraf irili ufaklı heykellerle doludur)

Elif : (hatıra defterini alelacele eline alır ve ona sarılır…)

Aydın: Çok enteresan. (örtüleri kaldırır,  birer birer bakar)

Ceyhun: (heykelleri ilk defa görmektedir, şaşkınlıkla bakar)

Bülent: Bunların hepsi Ceyhun’a benziyor gibi yoksa yanılıyor muyum?

Aydın: Benim en çok ilgimi şu soyut heykeller  çekti, mesela bu nedir?

Elif: Kent, yalnızca  kent…

Aydın: Tavşan üretme çiftliğine benziyor.
(odadan çıkar Ceyhun da arkasından çıkar)

Bülent. Her şey yolunda mı? (elif bakar)
O parayı  almayı  neden kabul etmedin? (Elif susar)
Ceyhun bana çok içiyormuş gibi geldi.

Elif İç ses: Ne yapmaya çalışıyorsun. Üzüntülerimin  dökümünü mü çıkarmak istiyorsun? (yüksek)  Ceyhun’u niye çağırıp onunla hiç konuşmadın?

Bülent : Onu bir kaç ay önce İstanbul’a çağırdım ama gelmedi.

Elif iç ses: Amcanı öldürmekle suçladığın düşünülürse gelmez elbette.

(yandaki odaya geçerler, Aydın Bey orada beklemektedir)

Aydın: Ders aldınız mı?

Elif: Hayır, bu benim için yalnızca bir eğlence.

Aydın: Kendinizi iyice kaptırmışsınız.

Bülent: Gitmek zorundayım, Lütfen bir ihtiyacın olunca beni ara Elif. Hoşçakal Ceyhun.

(Aydın beyle birlikte çıkarlar)

(Ceyhun televizyonu açar)

Elif: Kapat şunu Ceyhun midemi bulandırıyor.

Ceyhun: Son yazının başlığını gördüm  “başkanı vurun”   hangi başkan bu vurulacak olan (gülerek).

Elif: Bush elbette ama diğerleri de olabilir…

(birlikte gülerler)


Sahne:VII  SON

Hatıra defteri: Bülent öleli üç yıldan fazla oldu. Deniz yine hamile. Kıvılcım bayağı büyüyünce artık ikinci bir çocuk için tam zamanı dediler. Bakalım ne olacak, inşallah  erkek olur.  Bir kız bir oğlan. İdeal olan bu. Artık Amerika’dan da geldiler. Yakında beni ziyarete
gelecekler.  Bülent’in mezarına da gideriz.  Torunlarının  büyükbabalarının mezarını görmeye hakları  olduğun düşünüyorum.  Eğer Anne ve babaları  itiraz etmezse, çocukları oraya  götüreceğim

(Ceyhun görünür)

Ceyhun dış ses: Ne yazıyor böyle yılladır? Hayır bir kere bile okumadım onları. Benle ilgili hiçbir şeyi okumak istemiyorum. Kimbilir neler anlatıyordur. İçki, bir  tane bile kız arkadaşımın olmadığı, işsizlik,  kavgalar… Pöff hiç birisini okumak istemiyorum.

(kapı çalınır)

Senem: (gelir)  Merhaba Elif senin şu “başkanı vurun” yazısını  okudum. Sen çıldırdın mı? Ne yapmaya çalışıyorsun?

Elif: Şu anda dünyada dört nala giden şey sağ eğilimli faşizm ve tekmerkezciliktir. Yeraltı basını için yazacaksam neden bu durumdan eğlence payı çıkarmayayım? 

Senem: Senin için kaygılanıyorum…

Elif: Onun için mi Bülent’e heykellerden  bahsettin?

Senem: Bak buna mecburdum, çok değiştin. Yardıma ihtiyacın var. Neden bir doktora görünmüyorsun?

Elif: Senem bak zaten moralim bozuk üstüme varma (bağırır) Bugün işimden de oldum.  Nedeni de çok  komikti. O iş için daha genç insanlara ihtiyaçları varmış.

Senem:  Bülent’in sana telefon ederek en az üç  doktor adı verdiğini biliyorum Elif. Lütfen onlardan birine görünmeyi kabul et.

Elif: (normal ve kibar görünmeye çalışarak) Yazmam gereken yazılar var Senem.

(Senem çıkarken,  Bülent ve Aydın girer, yanında bir  kişi daha vardır. Senem onlara bakıp hemen kaybolur). 

Bülent: Merhaba Elif.

Aydın: Merhaba Elif Hanım.  Size bir arkadaşım tanıştırmaya getirdim. Sizin heykellerinizi görmek istiyor. 

Hüseyin: Yakında  bir sergi açmayı düşünüyoruz, belki sizinkileri de sergiye dahil edebiliriz. Ne dersiniz? Onları görebilir miyim?

Elif:  Hayır ben istemiyorum.

Bülent: Niye bu kadar inat ediyorsun?

Elif: Ama asıl  anlamadığım şey benimle neden böyle ilgilendiğin. Çevremizdeki dünya elli küsur parçaya ayrılırken kalkmış elli yaşını aşmış bir kadınla ilgileniyorsun.

(dinlemez Elif’in odasına girmeye başlarlar. Ceyhun ortaya çıkar seslenir)

Ceyhun:  Hey heyy!

Elif: Akıl almaz bir kabalık bu. (yollarını keser)

Bülent: Lütfen… (Elif’in elini tutar  kenara çeker)

Elif: Defolun  buradan. Önceden haber vermeliydiniz.

(Aydın hatıra defterini bulur, alır, Elif saldırır. sesler, bağırışlar… Işık azalır,  gölgeler birbirine girer… ışık artar, Elif sakinleşmiş kucağında güncesi oturmaktadır.)

Ceyhun: Defolup gidin buradan (sarhoştur ve korkmuştur).

Elif: Kendi kendine mırıldanır: Bu yaz buraya gelecekler, küçüklerin bahçede oynadıklarını seyretmeyi dört gözle bekliyorum.

Ceyhun: Anne şu mırıldanmayı kes deli oluyorum!

Aydın: Bakın Elif hanım, bizler doktoruz, kendi isteğinizle bize  gelmeniz için Bülent Bey çok uğraştı. Şimdi bizimle birlikte gelmeniz  gerekiyor. Lütfen zorluk çıkartmayın.

Elif: (ağlamak üzeredir soğukkanlı aklı başında kibar görünmek için azami çaba sarf eder)
Niye benim uğraşıyor o. Artık benim eşim bile değil.

Aydın: Bakın ben aile doktorlarıyım ve kanımca bizimle gelip tedaviye başlasanız iyi olur. Bu sadece Bülent Bey’in isteği değil. Ya  Gönül rızasıyla  ya da değil. Bizimle gelmelisiniz. 

Elif: (teslim olmuştur,  uyur gibi, sesi titrer, elleri titrer) Size Ceyhun’un büstünü göstereyim. Üstünü metalle kapladım, bronz heykele dönüştü, kaidesi de var. Ben yaptım. Onu da alabilir miyim?

Aydın: Elbette, neden olmasın?

(heykel yerden epeyce yüksek bir kaidenin üstüne konmuştur, almaya çalışırken ayağa tökezlenir, kaideye çarpar, heykel üstüne devrilir.)

(Işık azalır, adamların Elif’i yerden  kaldırarak ağır ağır götürdükleri görülür, Ceyhun dehşet içinde olanları izlemektedir.)

(ışık artarken, Ceyhun yalnız kalmıştır)

Ceyhun: Annem öldü…  aniden …  öldü… birdenbire… şimdi, şu anda, öylece oluverdi…biraz önce… sadece iki dakika önce…

(yerdeki hatıra defterini alır)

Ceyhun: (sayıklar gibi)  Bunu asla okumayacağım.  Ya babam okursa? Bütün o benimle ilgili kötü şeyleri okursa… Onu saklayacağım, hep benimle olacak, ama asla okumayacağım, başka kimse de okumayacak… (dolabın arkasına gizler, sonra aniden dolabı kenara çeker, defteri eline alır ve deli gibi okumaya başlar)

IŞIK KARARIR



Önemli Bir NOT

En sevdiğim yazarlardan biri olan Patricia Highsmith’in Edith’in Güncesi romanını okuduktan sonra bu temada ve içerikte bir şeyler yazmak istedim, ortaya bu oyun çıktı. 

Bu oyun; romanın dramatik bir metne dönüştürülmesi veya yerelleştirilmesi değil; bir yeniden yaratım, bir serbest izdüşümüdür. 


Her hakkı saklıdır. Başka bir yerde yayımlanamaz ve/veya oyun olarak sergilenemez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder