Çeviren: Dilara Kahyaoğlu
Kadın yaratıcılığı:) Etiyopyalı çocuklar. Masallarındaki gibi yaratıcılar. |
I.
Öykü; Altın topraklar
Bir zamanlar iki Avrupalı adam Etiyopya’ya geldi ve bütün ülkeyi baştanbaşa dolaştı.
Bütün
tepeleri, nehirleri, gezdiler. Her şeyi gördüler ve ülkenin her yerini gösteren
büyük haritalar yaptılar.
Bu
haritalarda nehirler, yollar, şehirler, hatta şehirlerdeki evler de vardı, Nil nehrinin kaynağındaki Tana gölüne giderek
onu da bir haritada göstermişlerdi.
Daha
sonra Adis Ababa’ya gittiler ve haritaları imparatora verdiler.
İmparator onlara teşekkür etti; “Sizler çok iyi çalıştınız, bu güzel haritalar bana ve halkıma yardım edecek” dedi ve O iki adama altınlar, mücevherler ve daha birçok güzel şeyler verdi. Sonra tekrar teşekkür etti ve onları adamları ile gemilerine gönderdi.
Onlar gemilerine vardıklarında imparatorun adamlarına “bizimle geldiğiniz için teşekkür ederiz” dediler “şimdi bizler gemimize gidiyoruz”.
Fakat
imparatorun adamları “Hayır kalın ve lütfen gemiye binmeden önce
ayakkabılarınızı çıkarıp verin” dediler.
İmparatorun
adamları adamların ayakkabılarını aldı ve onları bir bezle temizledi.
Ayakkabılardaki bütün toprakları temizlediler. Sonra ayakkabılarını adamlara
geri verdiler.
“Şimdi
geminize binebilirsiniz” dediler.
Adamlar, “bunu neden yaptınız? Neden gemiye binmeden
önce ayakkabılarımızın üzerindeki toprakları çıkarttınız?” diye sordular.
İmparatorun adamları “Bunu imparator yapmamızı istedi ve O size şunu iletmememizi söyledi;
“Sizle
Etiyopya’yı gördünüz ki o gördükleriniz bütün ülkenin en güzel şeyleriydi.
Ülkemizi bu kadar güzel yapan nedir? Toprak! Bizler topraklarımızı zengin ve
bereketli yapmak için çok çalıştık böylece oralarda çiçekler, ağaçlar ve
sebzeler yetişti. Bütün bu iyi şeyler topraktan gelir. Toprak ülkemizi ve halkımızı
büyük ve cesur yaptı. Size altınlar, mücevherler ve pek çok güzel şeyler verdik
ama toprak altın ve mücevherlerden çok
daha değerlidir ve toprağımızın en küçük bir parçasını bile uzaklara götürmeniz için veremeyiz.
II. Öykü “aytal aytal” (guak?) (eueel)
Bir zamanlar bir köyün kenarında bir gölcük vardı ve bu gölcükte bir çok kurbağa yaşardı. O zamanlar onlar “aytal” diye bağırmıyorlardı.
Bir
gün köyde yangın çıktı; köydeki evlerden biri yanıyordu. Ateş giderek büyüdü
büyüdü. Şimdi iki ev yanıyordu.
Sonra
Kurbağaların kraliçesi “aytal aytal” diye bağırdı.
Kurbağaların
kralı, kraliçeye sordu; “Niçin ‘aytal’ diyorsun?”
“Aytal
diyorum çünkü evler yanıyor” dedi kraliçe. “Yakında bütün köy yanacak”
“Köyün
yandığını görüyorum” dedi kral “ben aytal diye bağırmıyorum. Köy yanacak ama
biz gölcükte olduğumuz için yanmayacağız. Sen kurtulacaksın, gölcükte olduğun
için güvenliktesin, sen yanmayacaksın, burası su ve sen güvenliktesin.”
“Hayır
şimdilik güvendeyim” dedi kraliçe “fakat
daha sonra güvende olmayacağım. İnsanlar yangını söndürmek için buradan su
almaya gelecek. Onlar kovalarını su ile dolduracaklar, suyla birlikte
kovalarına bizleri de alacaklar. Onlar
suyla birlikte bizleri de ateşe atacaklar ve biz yanacağız! Aytal! Aytal ! Aytal! Tanrı bundan bizi korusun”
“Aytal!” dedi kral “Bu asla olmamalı, Tanrı bundan
bizi korusun!
Bütün
diğer kurbağalar da kral ve kraliçenin konuşmasını işitmişlerdi, onlar da hep birden bağırmaya başladı;
“Aytal!
Aytal! Aytal!”
O
günden sonra bütün kurbağalar böyle bağırdılar.
“Aytal!
Aytal! Aytal!”
III. Öykü;
Farenin istediği bir eş
Bir
zamanlar Bay Fare ile Bayan Farenin bir
oğlu olmuş. Onlar çocuklarına bakmış ve
onun beyaz bir fare olduğunu görmüşler. Baba ve Anne ona bakıp şöyle
derlermiş; “Ne güzel bir çocuk, hiçbir fare yavrusu onun kadar güzel değil! Bak
nasıl kuvvetli O! Nasıl beyaz! Kar gibi beyaz!
Beyaz
fare büyümüş; kocaman, çok kocaman olmuş. Güzel, çok güzel olmuş.
Annesi
ve babası ona bakmış ve şöyle demiş; “O bütün her şeyden çok daha güzel ve çok
daha büyük bir oğlan”
Beyaz
fare büyüdü... Babasını da geçti, hiçbir fare onun kadar büyük değildi.
Babası
ve annesi ona baktı ve şöyle dedi;
“O
şimdiden sonra artık daha fazla
büyümemeli, onun büyümesi artık durmalı, O dünyadaki her şeyden daha güzel ve daha
büyük”
Daha
sonra baba; “ona bir eş nasıl bulacağız? ” dedi.
“Eş
mi ?” demiş anne “Hayır! hiçbir bayan
fare ona uygun değil”
“Ama,
ona bir eş bulmalıyız” dedi baba fare.
Böylece
anne ve baba fare daima danıştıkları
üç fare arkadaşlarına giderek onlardan
tüm Etiyopya’yı arayıp oğullarına bir eş bulmalarını istediler.
Üç
arkadaş “Hayvanlar kralına gidip ona sormalıyız” dedi “oğlunuza en uygun eşin kim olacağını o, bilebilir” .
Böylece
hayvanlar kralının evine gelerek kapısında durmuşlar.
“Niçin
orada dikilip duruyorsunuz” dedi kral, içeri gelin ve kapıyı da kapatın. Bugün
hava çok soğuk. Şimdi söyleyin ne istiyorsunuz?
Üç
arkadaş içeri girmiş ve şöyle demişler;
“Bizi
baba ve anne fare; güzel ve beyaz oğulları için gönderdi.”
“Evet”
dedi “hayvanlar kralı, o farenin ününü duymuştum. Peki ne istiyorsunuz?”
“Ona
bir eş bulmak için buraya gönderildik”
“Evet”
dedi hayvanlar kralı “o iyi bir eşe sahip olmalı. Onun güçlü bir eşi olmalı. Eşi de onun gibi çok kuvvetli
olmalı.”
“Siz
ki sayın kral bütün hayvanların en güçlüsüsünüz, bu yüzden de biz sizin
kızınızı ona en uygun eş olabileceğini
düşündük. Siz ve çocuklarınız, bütün her
şeyden çok daha güçlüsünüz.”
“Hayır”
dedi kral “benden daha güçlü bir şey
var Rüzgar benden daha güçlüdür”
“Rüzgar
ağaçları söker. Gözlerimi tozla, toprakla doldurur. Rüzgar hayvanlar kralından
daha güçlüdür.”
Bunun
üzerine iki arkadaş sormuş; “Rüzgar'ın evi nerededir?”
Sonra
hayvanlar kralı nereye gideceklerini onlara anlatmış.
Üç
arkadaş Rüzgar'ın evine gelmiş ve kapıda
durmuş.
“Niçin
kapıda dikilip duruyorsunuz ” demiş Rüzgar.
“Her
şeyden daha güzel ve daha büyük olan fare için bir eş arıyoruz” demiş üç arkadaş.
“İçeri
girin ve kapıyı kapatın” demiş, Rüzgar.
“Biz
hayvanlar kralına gittik ve ona kızı için sorduk, Fakat O “Rüzgar benden daha
güçlüdür” dedi. Bu yüzden size sormaya geldik. Kızınız güçlü, O hayvanları
kralının kızından bile daha güçlü”
“Evet”
dedi Rüzgar. “Ben güçlüyüm. Hayvanların
karalından da güçlüyüm. Ama benden daha güçlü olan bir şey var.”
“Ormanlarda
ağaçları söküp atabilirim, fakat dağı yıkamam. Çok kızdığımda ağaçlar yıkılır,
evler yıkılır ama dağ ayaktadır. Bu yüzden dağ benden daha güçlüdür.”
“Dağın
evi nerededir” diye sordu üç arkadaş.
“Burada!”
Penceremden görebilirsiniz” dedi Rüzgar.
Böylece
üç arkadaş Dağ'ın evine geldi ve kapıda durdu.
“Niçin
kapıda dikilip duruyorsunuz” dedi Dağ. “İçeri girin. Oturun. Sizin için ne
yapabilirim?”
“Yardımınızı
istemeye geldik” dedi üç arkadaş “her şeyden daha güzel ve daha büyük bir fare
için eş bulmaya geldik”
“Hayvanlar kralına kızını sorduk çünkü o hayvanların en güçlüsüydü. Fakat O 'rüzgar benden daha güçlüdür,' dedi. 'Rüzgar toprağı kaldırıp gözlerime doldurur.' Böylece biz de kızı için rüzgara sorduk. Fakat o da “dağ benden daha güçlüdür, kızdığım zaman ağaçları evleri yıkarım ama dağ ayakta kalır” dedi.
“Bu
yüzden kızınızı sormaya geldik, çünkü
bütün her şeyin en güçlüsü sizsiniz.”
“Hayır!”
dedi Dağ. “Ben bütün her şeyin en güçlüsü değilim. Benden daha güçlü şeyler
var. Onlar eteklerimi oyuyor, delikler açıyor. Onlar günler ve geceler boyunca
beni yiyip bitiriyorlar. Onlar benden daha güçlüdür.”
“Dağdan bile daha güçlü olan bu büyük halk nerededir” diye sordu üç arkadaş. “Yaşadıkları yeri bize söyleyin ki biz de gidip onları bulabilelim.”
“Onlar buranın altında yaşıyor” dedi kral “ayaklarımın altında.”
Böylece
üç arkadaş dağın ayakları altındaki yeri
bulmaya gittiler.
Evin
kapısında durdular.
İçeriden
biri şöyle seslendi; “Niçin kapıda dikilip duruyorsunuz, içeri girin!”
Böylece
onlar içeri girdi.
Burası
bir farenin eviydi.
Fare
dağdan daha güçlüdür.
Notlarımın arasında buldum nereden çevirdiğimi not etmemişim. Şurada bir kayıt olarak dursun.. DK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder