Dilara K. Tüfekçioğlu
1987
Efraim Kishon 1924-2005 |
[Bu oyunu yıllar önce Efraim Kishon'un aynı isimli öyküsünden yararlanarak yazmıştım. Daha sonra başka Kishon öykülerinden yararlanarak yazdığım oyunları da bu öyküye ilave etmiş, o sene Kurtuluş Lisesi Tiyatro Kolu öğrencileriyle sergilemiş ve Liselerarası Tiyatro Şenliği'nde büyük ödülü kazanmıştık (1987). Yıllar sonra aynı sahneleme yorumunu kullanarak Terakki Lisesi Tiyatro Kulübü öğrencileriyle de oynamıştık.]
***
KADIN: (Yanında yatan kocasını sarsarak)
KADIN: (Yanında yatan kocasını sarsarak)
Bir taksi çağır başladı.
KOCA: Tamam canım.
(Acele etmeden kalkar,
olağanüstü yavaştır, gayet yavaş giyinirken konuşur.)
Korkmuyorsun değil mi karıcığım. Nede olsa ikimiz de okuryazar kişileriz
ve kafamız da işler. Bir çocuğun dünyaya gelişinin basit bir doğa olayı
olduğunu, milyarlarca yıldan beri hergün yüzlerce bebeğin dünyaya geldiğini, bu
nedenle kendimizi önemsemenin gülünç olduğunun elbetteki bilincindeyiz.
(Telefon eder)
1297 Cad. No 18’e bir taksi lütfen. Yanına bir iki dergi almak
ister miydin sevgilim, vakit geçirmek için?
KADIN: (Sancının etkisiyle yüzünü buruşturarak kafa
sallar)
KOCA: Bavulun hazır. Çikolataların ve yün örgü
işinin yanına dergilerini de yerleştirdim sevgilim.
(Korna sesi duyulur.)
Hadi canım.
(Çıkarlar, evin ışığı söner,
arkadan dolaşıp sağ taraftaki kapıdan hastahane kısmına girerler, beyaz önlüklü
bir görevli onları masa başında karşılar, hiç bir şey söylemeden bir form uzatır)
GÖREVLİ: Doldurunuz
lütfen.
(kadın bir şeyler yazar, hep
beraber sol tarafa doğru yürürlerken görevli adamı durdurur.)
GÖREVLİ: Siz burada
kalacaksınız efendim, yukarı gelemezsiniz, rahatsız etmekten başka bir işe
yaramazsınız.
KADIN: Sen eve git
canım, nasıl olsa işlerin var, canın isterse öğleden sonra da sinemaya git,
beni merak etme.
(Adam başıyla onaylar, resmi
bir şekilde el sıkışarak ayrılırlar)
(Kadınla görevli sahnenin
arka ortasındaki bir kapıdan çıkarlarken , adam da kararlı ve dimdik yürürken
sağ ön tarafta konmuş sıralarda oturan birkaç kişi dikkatini çeker, bunlar
sigara içerler, soluk yüzlüdürler ve yüzlerinden ter akar, birden içlerinden
biri tökezleyerek fırlar ve adamın arkasından gelen görevliye soluk soluğa
sorar.)
BABA ADAYI: Doğdu mu?
GÖREVLİ: (Uykulu gözlerini listede gezdirirken kibrit çöpüyle
dişlerini karıştırır, önemsemeden…)
Kız.
Kız.
BABA ADAYI: Kaç kilo?
GÖREVLİ: İki doksan beş.
BABA ADAYI: İki doksan beş , iki doksan beş …..
(Çığlıklar atarak Koca’nın
kucağına sıçrar ve orta kapıdan koşarak uzaklaşır)
KOCA: (bu durumu çok acınacak bir durum olarak
görmüştür, birden aklına birşey gelmiş gibi durur ve geri döner, görevli onun
orta kapıdan girmesine engel olur)
GÖREVLİ: Giremezsiniz.
KOCA: Bakın karımın doktoruna bir iki şey
soracaktım.
GÖREVLİ: Yukarı
çıkamazsınız.
(Orta kapıdan doktor girer)
KOCA: Doktor bey,
kendimi tanıtayım. Ben Bayan Kishon’un eşiyim efendim, yardımcı olmak
istiyorum.
DOKTOR: Akşamüstü beşte
uğrayın. O saate kadar boşu boşuna bekleyeceksiniz çünkü.
(Doktor yürür gider. Koca
eve gelmek için sağ kapıdan çıkar, hastahanenin
ışığı sönerken evin ışığı yanar. Koca soldan içeri girer. )
KOCA: (Masanın başına oturur sonra kalkar)
Bugüne kadar hiç böylesine verimsiz olduğumu anımsamıyorum. Bunun bir
nedeni olmalı, yoksa uykusuz muyum, acaba havadan mı, belki de karımın yokluğu
beni tedirgin etti. Doğum olayının etkisi altında kalmamalıyım, ama bir doğum
olayı da insanın başına pek sık gelmez
ki…. Muhakkak sağlıkla canlı bir oğlum olacak, iyi okuyacak, liseden sonra
Siyasal Bilgilere devam edecek, bu nedenle ona uygun bir isim bulmalıyım, hem
kendi dilimizde olmalı hem de kolayca söylenebilmeli. Acaba Rafael mi taksam
ünlü Hollandalı ressamdan esinlenerek? Afacan ileride hiç kuşkusuz Dışişleri Bakanı olacak. Birleşmiş Milletlerde onun adı kolayca söylenebilmeli. Ama sakın
erken evlenmesin, iyi bir sporcu olsun olimpiyatlara katılsın. Sporda hangi
dalı seçerse seçsin, ister yüz metreci
ister disk atıcı olsun, artık kendine kalmış bir şey. Bu gibi konularda
etkin olmak istemem. Bir de, tabi bütün dünya dillerini konuşmalı. Sonra
aerodinamik alanında bilgi sahibi de olmalı. İllede atom fiziği okumak isterse
karışmam okusun.
Ya kız olursa?
Acaba kliniğe telefon etsem mi? (Telefonu
çevirir)
Alo !
GÖREVLİNİN SESİ: Yeni bir doğum
yok kiminle konuşuyorum ?
(Telefonu kapatır.)
KOCA: (Oturur eline gazete alır, okur)
Peru’da iki başlı bir keçi dünyaya geldi, bu gazeteciler de sayfaları
doldurmak için amma deli saçması şeyler
yazarlar , bütün gazetecilerin kökünü kurutmalı. Ama şu anda önemli
işlerim var benim, örneğin karımın doktoru ile bağlantıyı koparmamalıyım.
(Acele kalkar, salondan
çıkar, evin ışığı sönerken hastanenin ışığı yanar.)
KOCA: (Sağdan girer, orta kapıya yürürken oradan çıkan
doktor ile karşılaşır.)
DOKTOR: Gene mi siz, ne
işiniz var burada ?
KOCA: Bir raslantı
olarak hastahanenin önünden geçiyordum da, acaba bir haber var mı diye uğradım. Var mı yeni bir şey?
DOKTOR: Akşamüzeri beşte
gelin demiştim size, ya da en iyisi hiç gelmeyin, biz size telefonla haber
veririz.
KOCA: Nasıl isterseniz
doktor bey, yalnız ben düşündüm ki…..
(Doktor yürür gider. Koca da
sağ öndeki baba adaylarına doğru yürür.)
BİRİNCİ BABA ADAYI: Ben üçüncü
çocuğumu bekliyorum, ilki erkek üç kilo onbeş gram, ikincisi kız iki kilo
yediyüz gram.
İKİNCİ BABA ADAYI: (Cebinden resimler çıkarıp gösterir)
Bakın bunlar benim.
KOCA: (Cebinden bir şey çıkarır)
Bu da karımın sekiz aylık hamileyken çekilmiş röntgen resmi.
BİRİNCİ VE İKİNCİ BABA
ADAYI: Ay şuna bakın şuna, pek şeker şey.
KOCA: (Tekrar orta kapıya yönelir ve hep orada
duran görevliye)
Yeni bir haber var mı?
GÖREVLİ: (Canı sıkkın başını sallar ve arkasını
döner)
KOCA: (Sağdaki telefon kulübesine gelir)
Doktor beyle görüşecektim.
SANTRAL SESİ: Lütfen ertesi gün
telefon ediniz.
(Hastanenin ışığı söner,
ev yanar, koca soldan girer)
KOCA: (Kendi kendine konuşur)
Benim oğlum değil kızım olacak, zaten bekliyordum demesi kolay olsun
diye kendimi kız çocuğuna hazırlamalıyım. İyi bir arkeolog olabilir, yalnız bir
pilotla evlenmesine karşıyım, hayır pilot damat istemem. Aman tanrım demek bir
süre sonra büyükbaba olacağım, zaman ne çabuk geçiyor ne işim var burada?
(Evin ışığı söner, hastahane
yanar ve koca elinde çiçekle içeri girer.)
KOCA: 24 nolu oda
(Orta kapıdan geçmeye
çalışır , aynı anda orta kapıdan doktor çıkar ve adamı tanır)
DOKTOR: Bu çiçeklerle
nereye hey? Derhal çekip gitmezseniz sizi attırırım.
KOCA: Bu çiçeklerle
gelişimin nedeni… Bana ihtiyacınız olacağını düşündüğümden, çok kolayca
girebilmek için filan…
Biliyorum bana ihtiyacınız yok ama yine de hani belki diye geçti
aklımdan.
(Doktor anlaşılmaz birşeyler
söyler, küfrettiği bellidir)
(Hastane söner ev yanar,
koca soldan girer, soyunur. Pijamalarını giyer, yatağa uzanır, kendi kendine
konuşur.)
KOCA: Acaba çocuğun
doğumu neden bu kadar çok gecikiyor ? Bunu bir bilebilseydim. Ama biliyorum ki
ikiz geliyor. Tamam karım ikiz doğuruyor. Ona da sevinirim, ikiz çocuklar daha
elverişli büyür. Becerikli yetişmelerini sağlarım. Dokuma sanayine atılırlarsa
yaşantıları boyunca giyim kuşam sıkıntısı çekmezler. Yalnız başımın arkasındaki
bu ağrı, kulaklarımda çınlama olmasa, bir de oda tepemde dönüp durmasa…
(Telefona gidip telefon
eder)
KOCA: Ben 24 nolu
hastayı soracaktım.
GÖREVLİNİN SESİ: Size verilecek
bir haberimiz yok.
KOCA: (Telefonu kapatırken söylenir)
Sürüm sürüm sürünsün acımasız herif. Kızımın doğumundan sonra ben
onunla hesaplaşmasını bilirim. Aaa gene bitmiş sigaralarım. Gecenin bu saatinde
ben nerede sigara bulabilirim ki? Sanırım sadece hastahanede…
(Sahne kararır ve hemen orta
önde sadece kocayı aydınlatacak kadar yuvarlak ışık verilir. Koca koşmaktadır
ve altında sadece kısa bir şort vardır.)
KOMŞUNUN SESİ: Bay Kishon
pantolonunuzu giymemişsiniz.
KOCA: Tuhaf.
(Güler. Yere çöker. Yoldan
gelen geçen olur ve acıyarak bakarlar, adeta sürünerek kliniğe yaklaşır, orta
kısımdaki görevliyi görünce avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar.)
KOCA: Doktor, doktor.
DOKTOR: Sizi bir daha
burada görecek olursam polis çağıracağım. Sizin hiç utanmanız yok mu?
Sinirlerinizi yatıştıracak ilaç alın efendim! Aklınızı mı kaçırdınız?
GÖREVLİ: (Kocayı adeta sürükleyerek önde bekleyen
diğer baba adaylarının yanına götürür.)
KOCA: Kim aklını
kaçırmış? Ben mi? Herif çakımı kaybettiğim için tanrısına dua etsin. Yoksa şu
anda gırtlağına dayanırdım. Bir de doktor olacak. Beyaz önlük giymiş vatan
haini! Kimliğini örtmeye çalışan bir katil! Onu hükümete şikayet edeceğim. Yavrumu bana
verene kadar kapıcı kulübesinin yanından şuradan şuraya gitmeyeceğim. Hanginiz
bana bir sigara verebilir? Kapıcıdan isteyemem. Beni görmesiyle kaşını gözünü
oynatması bir oluyor. Deli mi ne? Ayrıca neden heyecanlı olmayayım. Benim
yerimde kim olsa heyecanlı olur. Kolay mı, bugün oğlum dünyaya geliyor. Bir de
bu hol tepemde böyle dönmese, başımın
ağrısı, kulaklarımın çınlaması geçse..
(Hiç durmadan volta atar,
durur, seyirciye)
Benim gibi heyecan çekmeyen karım, kimbilir şu anda ne kadar mutludur.
Eyvah, ya şu anda gebe değil de yediği patlak mısırlardan midesinin gazla
şişmiş olduğu anlaşıldıysa?
Hayır, Rafael’in siyaset hayatına atılacağını sanmıyorum. Sanırım kız
da çocuk yuvası bakıcısı olacaktır. Gene sigaram kalmadı. Bir sigara daha rica
edebilir miyim? Son olarak?
(Sürünerek tekrar görevliye
yaklaşır, tek kelime konuşacak hali kalmamıştır. Yalvaran gözlerle ona bakar)
GÖREVLİ: Evet, bir oğlan.
KOCA: Nasıl, nerede?
GÖREVLİ: Bir oğlan, üç
buçuk kilo .
KOCA: Nasıl, ne
münasebet (Aptallaşmıştır)
GÖREVLİ: Bir dakika siz
Efraim Kishon değilmisiniz?
KOCA: (Cebinden kimliğini çıkartıp bakar)
Evet, ben Efraim Kishon’dum. Buyrun size ne gibi bir hizmette
bulunabilirim sayın bayan?
GÖREVLİ: (Sözcüklere basa basa ) Sizin bir
oğlunuz oldu, üç buçuk kilo. Bir oğlan çocuk. Üç buçuk kilo ağırlığında bir
oğlan çocuk…..
KOCA: (Görevlinin boynuna atılır, öper, öper, öper…
sahnenin önüne gelir, görevli arkadan kaybolur, koca parende atarak üçbuçuk
kilo, üçbuçuk diye bağırarak sahneden çıkar)
Yazardan izin almadan hiç bir yerde yayımlanamaz, alıntılanamaz, çoğaltılamaz ve sergilenemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder