10 Ocak 2016 Pazar

Bir Baba Doğuyor

Dilara K. Tüfekçioğlu
1987


Efraim Kishon 1924-2005
[Bu oyunu yıllar önce Efraim Kishon'un aynı isimli öyküsünden yararlanarak yazmıştım. Daha sonra başka Kishon öykülerinden yararlanarak yazdığım oyunları da bu öyküye ilave etmiş, o sene Kurtuluş Lisesi Tiyatro Kolu öğrencileriyle sergilemiş ve Liselerarası Tiyatro Şenliği'nde büyük ödülü kazanmıştık (1987). Yıllar sonra aynı sahneleme yorumunu kullanarak Terakki Lisesi Tiyatro Kulübü öğrencileriyle de oynamıştık.]


(Sahne ikiye bölünmüş, solda ev sağda hastane dekoru. Evi ve hastaneyi hatırlatacak basit basit ayrıntılarla dekor oluşturulmuş. Perde açılır. Önce bütün sahne karanlıktır. Sonra birden soldaki evin ışığı yanar.)

***
KADIN: (Yanında yatan kocasını sarsarak)
Bir taksi çağır başladı.

KOCA: Tamam canım.
(Acele etmeden kalkar, olağanüstü yavaştır, gayet yavaş giyinirken konuşur.)
Korkmuyorsun değil mi karıcığım. Nede olsa ikimiz de okuryazar kişileriz ve kafamız da işler. Bir çocuğun dünyaya gelişinin basit bir doğa olayı olduğunu, milyarlarca yıldan beri hergün yüzlerce bebeğin dünyaya geldiğini, bu nedenle kendimizi önemsemenin gülünç olduğunun elbetteki bilincindeyiz.
(Telefon eder)
1297 Cad. No 18’e bir taksi lütfen. Yanına bir iki dergi almak ister miydin sevgilim, vakit geçirmek için?

KADIN: (Sancının etkisiyle yüzünü buruşturarak kafa sallar)

KOCA:  Bavulun hazır. Çikolataların ve yün örgü işinin yanına dergilerini de yerleştirdim sevgilim.
(Korna sesi duyulur.)
Hadi canım.
(Çıkarlar, evin ışığı söner, arkadan dolaşıp sağ taraftaki kapıdan hastahane kısmına girerler, beyaz önlüklü bir görevli onları masa başında karşılar, hiç bir şey söylemeden bir form uzatır)

GÖREVLİ: Doldurunuz lütfen.
(kadın bir şeyler yazar, hep beraber sol tarafa doğru yürürlerken görevli adamı durdurur.)

GÖREVLİ: Siz burada kalacaksınız efendim, yukarı gelemezsiniz, rahatsız etmekten başka bir işe yaramazsınız.

KADIN: Sen eve git canım, nasıl olsa işlerin var, canın isterse öğleden sonra da sinemaya git, beni merak etme.

(Adam başıyla onaylar, resmi bir şekilde el sıkışarak ayrılırlar)

(Kadınla görevli sahnenin arka ortasındaki bir kapıdan çıkarlarken , adam da kararlı ve dimdik yürürken sağ ön tarafta konmuş sıralarda oturan birkaç kişi dikkatini çeker, bunlar sigara içerler, soluk yüzlüdürler ve yüzlerinden ter akar, birden içlerinden biri tökezleyerek fırlar ve adamın arkasından gelen görevliye soluk soluğa sorar.)

BABA ADAYI: Doğdu mu?

GÖREVLİ: (Uykulu gözlerini listede gezdirirken kibrit çöpüyle dişlerini karıştırır, önemsemeden…)
Kız.

BABA ADAYI: Kaç kilo?

GÖREVLİ: İki doksan beş.

BABA ADAYI:  İki doksan beş , iki doksan beş …..
(Çığlıklar atarak Koca’nın kucağına sıçrar ve orta kapıdan koşarak uzaklaşır)


KOCA: (bu durumu çok acınacak bir durum olarak görmüştür, birden aklına birşey gelmiş gibi durur ve geri döner, görevli onun orta kapıdan girmesine engel olur)

GÖREVLİ: Giremezsiniz.

KOCA:  Bakın karımın doktoruna bir iki şey soracaktım.

GÖREVLİ: Yukarı çıkamazsınız.

(Orta kapıdan doktor girer)

KOCA: Doktor bey, kendimi tanıtayım. Ben Bayan Kishon’un eşiyim efendim, yardımcı olmak istiyorum.

DOKTOR: Akşamüstü beşte uğrayın. O saate kadar boşu boşuna bekleyeceksiniz çünkü.

(Doktor yürür gider. Koca eve gelmek için sağ kapıdan çıkar, hastahanenin  ışığı sönerken evin ışığı yanar. Koca soldan içeri girer. )

KOCA: (Masanın başına oturur sonra kalkar)
Bugüne kadar hiç böylesine verimsiz olduğumu anımsamıyorum. Bunun bir nedeni olmalı, yoksa uykusuz muyum, acaba havadan mı, belki de karımın yokluğu beni tedirgin etti. Doğum olayının etkisi altında kalmamalıyım, ama bir doğum olayı da insanın başına pek  sık gelmez ki…. Muhakkak sağlıkla canlı bir oğlum olacak, iyi okuyacak, liseden sonra Siyasal Bilgilere devam edecek, bu nedenle ona uygun bir isim bulmalıyım, hem kendi dilimizde olmalı hem de kolayca söylenebilmeli. Acaba Rafael mi taksam ünlü Hollandalı ressamdan esinlenerek? Afacan ileride hiç kuşkusuz Dışişleri Bakanı olacak. Birleşmiş Milletlerde onun adı kolayca söylenebilmeli. Ama sakın erken evlenmesin, iyi bir sporcu olsun olimpiyatlara katılsın. Sporda hangi dalı seçerse seçsin, ister yüz metreci  ister disk atıcı olsun, artık kendine kalmış bir şey. Bu gibi konularda etkin olmak istemem. Bir de, tabi bütün dünya dillerini konuşmalı. Sonra aerodinamik alanında bilgi sahibi de olmalı. İllede atom fiziği okumak isterse karışmam okusun.
Ya kız olursa?
Acaba kliniğe telefon etsem mi? (Telefonu çevirir)
Alo !

GÖREVLİNİN SESİ: Yeni bir doğum yok kiminle konuşuyorum ?
(Telefonu kapatır.)

KOCA: (Oturur eline gazete alır, okur)
Peru’da iki başlı bir keçi dünyaya geldi, bu gazeteciler de sayfaları doldurmak için amma deli saçması şeyler  yazarlar , bütün gazetecilerin kökünü kurutmalı. Ama şu anda önemli işlerim var benim, örneğin karımın doktoru ile bağlantıyı koparmamalıyım.

(Acele kalkar, salondan çıkar, evin ışığı sönerken hastanenin ışığı yanar.)

KOCA: (Sağdan girer, orta kapıya yürürken oradan çıkan doktor ile karşılaşır.)

DOKTOR: Gene mi siz, ne işiniz var burada ?

KOCA: Bir raslantı olarak hastahanenin önünden geçiyordum da, acaba bir haber var  mı diye uğradım. Var mı yeni bir şey?


DOKTOR: Akşamüzeri beşte gelin demiştim size, ya da en iyisi hiç gelmeyin, biz size telefonla haber veririz.

KOCA: Nasıl isterseniz doktor bey, yalnız ben düşündüm ki…..

(Doktor yürür gider. Koca da sağ öndeki baba adaylarına doğru yürür.)

BİRİNCİ BABA ADAYI: Ben üçüncü çocuğumu bekliyorum, ilki erkek üç kilo onbeş gram, ikincisi kız iki kilo yediyüz gram.

İKİNCİ BABA ADAYI: (Cebinden resimler çıkarıp gösterir)
Bakın bunlar benim.

KOCA: (Cebinden bir şey çıkarır)
Bu da karımın sekiz aylık hamileyken çekilmiş röntgen resmi.

BİRİNCİ VE İKİNCİ BABA ADAYI: Ay şuna bakın şuna, pek şeker şey.

KOCA: (Tekrar orta kapıya yönelir ve hep orada duran görevliye)
Yeni bir haber var mı?

GÖREVLİ: (Canı sıkkın başını sallar ve arkasını döner)

KOCA: (Sağdaki telefon kulübesine gelir)
Doktor beyle görüşecektim.

SANTRAL SESİ: Lütfen ertesi gün telefon ediniz.

(Hastanenin ışığı söner, ev yanar, koca soldan girer)

KOCA: (Kendi kendine konuşur)
Benim oğlum değil kızım olacak, zaten bekliyordum demesi kolay olsun diye kendimi kız çocuğuna hazırlamalıyım. İyi bir arkeolog olabilir, yalnız bir pilotla evlenmesine karşıyım, hayır pilot damat istemem. Aman tanrım demek bir süre sonra büyükbaba olacağım, zaman ne çabuk geçiyor ne işim var burada?

(Evin ışığı söner, hastahane yanar ve koca elinde çiçekle içeri girer.)

KOCA: 24 nolu oda

(Orta kapıdan geçmeye çalışır , aynı anda orta kapıdan doktor çıkar ve adamı tanır)

DOKTOR: Bu çiçeklerle nereye hey? Derhal çekip gitmezseniz sizi attırırım.

KOCA: Bu çiçeklerle gelişimin nedeni… Bana ihtiyacınız olacağını düşündüğümden, çok kolayca girebilmek için filan…
Biliyorum bana ihtiyacınız yok ama yine de hani belki diye geçti aklımdan.

(Doktor anlaşılmaz birşeyler söyler, küfrettiği bellidir)

(Hastane söner ev yanar, koca soldan girer, soyunur. Pijamalarını giyer, yatağa uzanır, kendi kendine konuşur.)


KOCA: Acaba çocuğun doğumu neden bu kadar çok gecikiyor ? Bunu bir bilebilseydim. Ama biliyorum ki ikiz geliyor. Tamam karım ikiz doğuruyor. Ona da sevinirim, ikiz çocuklar daha elverişli büyür. Becerikli yetişmelerini sağlarım. Dokuma sanayine atılırlarsa yaşantıları boyunca giyim kuşam sıkıntısı çekmezler. Yalnız başımın arkasındaki bu ağrı, kulaklarımda çınlama olmasa, bir de oda tepemde dönüp durmasa…

(Telefona gidip telefon eder)

KOCA: Ben 24 nolu hastayı soracaktım.

GÖREVLİNİN SESİ: Size verilecek bir haberimiz yok.

KOCA: (Telefonu kapatırken söylenir)
Sürüm sürüm sürünsün acımasız herif. Kızımın doğumundan sonra ben onunla hesaplaşmasını bilirim. Aaa gene bitmiş sigaralarım. Gecenin bu saatinde ben nerede sigara bulabilirim ki? Sanırım sadece hastahanede…

(Sahne kararır ve hemen orta önde sadece kocayı aydınlatacak kadar yuvarlak ışık verilir. Koca koşmaktadır ve altında sadece kısa bir şort vardır.)

KOMŞUNUN SESİ: Bay Kishon pantolonunuzu giymemişsiniz.

KOCA: Tuhaf.
(Güler. Yere çöker. Yoldan gelen geçen olur ve acıyarak bakarlar, adeta sürünerek kliniğe yaklaşır, orta kısımdaki görevliyi görünce avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar.)

KOCA: Doktor, doktor.

DOKTOR: Sizi bir daha burada görecek olursam polis çağıracağım. Sizin hiç utanmanız yok mu? Sinirlerinizi yatıştıracak ilaç alın efendim! Aklınızı mı kaçırdınız?

GÖREVLİ: (Kocayı adeta sürükleyerek önde bekleyen diğer baba adaylarının yanına götürür.)

KOCA: Kim aklını kaçırmış? Ben mi? Herif çakımı kaybettiğim için tanrısına dua etsin. Yoksa şu anda gırtlağına dayanırdım. Bir de doktor olacak. Beyaz önlük giymiş vatan haini! Kimliğini örtmeye çalışan bir katil! Onu  hükümete şikayet edeceğim. Yavrumu bana verene kadar kapıcı kulübesinin yanından şuradan şuraya gitmeyeceğim. Hanginiz bana bir sigara verebilir? Kapıcıdan isteyemem. Beni görmesiyle kaşını gözünü oynatması bir oluyor. Deli mi ne? Ayrıca neden heyecanlı olmayayım. Benim yerimde kim olsa heyecanlı olur. Kolay mı, bugün oğlum dünyaya geliyor. Bir de bu hol  tepemde böyle dönmese, başımın ağrısı, kulaklarımın çınlaması geçse..

(Hiç durmadan volta atar, durur, seyirciye)

Benim gibi heyecan çekmeyen karım, kimbilir şu anda ne kadar mutludur. Eyvah, ya şu anda gebe değil de yediği patlak mısırlardan midesinin gazla şişmiş olduğu anlaşıldıysa?
Hayır, Rafael’in siyaset hayatına atılacağını sanmıyorum. Sanırım kız da çocuk yuvası bakıcısı olacaktır. Gene sigaram kalmadı. Bir sigara daha rica edebilir miyim? Son olarak?

(Sürünerek tekrar görevliye yaklaşır, tek kelime konuşacak hali kalmamıştır. Yalvaran gözlerle ona bakar)
  
GÖREVLİ: Evet, bir oğlan.

KOCA: Nasıl, nerede?

GÖREVLİ: Bir oğlan, üç buçuk kilo .

KOCA: Nasıl, ne münasebet    (Aptallaşmıştır)

GÖREVLİ: Bir dakika siz Efraim Kishon değilmisiniz?

KOCA: (Cebinden kimliğini çıkartıp bakar)
Evet, ben Efraim Kishon’dum. Buyrun size ne gibi bir hizmette bulunabilirim sayın bayan?

GÖREVLİ: (Sözcüklere basa basa ) Sizin bir oğlunuz oldu, üç buçuk kilo. Bir oğlan çocuk. Üç buçuk kilo ağırlığında bir oğlan çocuk…..

KOCA: (Görevlinin boynuna atılır, öper, öper, öper… sahnenin önüne gelir, görevli arkadan kaybolur, koca parende atarak üçbuçuk kilo, üçbuçuk diye bağırarak sahneden çıkar)


Yazardan izin almadan hiç bir yerde yayımlanamaz, alıntılanamaz, çoğaltılamaz  ve sergilenemez.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder